top of page

Sofar Ankara: Mimariyle müziğin iç içe geçtiği bir deneyim

Sofar Sounds’la ilk karşılaşmamız dün gibi. 2010’lu yılların henüz başındayız. İstanbul’da, muhtelif evlerin havalı salonlarında Deniz Tekin’i, Sedef Sebüktekin’i, Can Güngör’ü, Son Feci Bisiklet’i görüyoruz önce. Yurtdışı etkinliklerini keşfettikçe, dünyanın farklı yerlerinden birçok lokal sanatçıyı tanıdıkça Sofar’ın ne kadar geniş ve etkili bir topluluk olduğunu anlıyoruz. Bambaşka bir konser deneyiminin mümkün olduğunun farkına tam da o sıralarda varıyoruz. Hayranı olduğumuz müzisyenleri, küçük ama tutkulu bir dinleyici kitlesiyle, kendi evimizin salonunda dinlediğimizi hayal ediyoruz. 

Aradan yıllar geçiyor. Sofar, Kasım 2022’de Ankara’da düzenlenmeye başlıyor. İlk fırsatta, özverili bir bilgilendirme metni hazırlayıp, ev sahipliği başvuru formunu dolduruyoruz. Sofar Ankara ekibini mekân incelemesi için not the news’un ilk ofisinde (Tunalı 44) ağırlıyoruz ve tüm ekiple arkadaş oluyoruz. Ev sahipliğini başka bir salona kaptırıyoruz ama sonrasında yollarımız birçok defa kesişiyor. Sofar Ankara etkinliklerine katılıyoruz. Dijital ve gerçek arasında dolaşan üretken bir müzisyenin, Sofar Ankara Müzikal Direktörü Alperen Yalçın’ın (aka. Misucmaker) hikâyesinin peşine düşüyoruz. Kendisinin müzik ve mimari arasındaki ilişkiye dair akademik araştırmaları üstüne konuşuyoruz. Bu ilgisinin Sofar Ankara’ya olan etkisini, Sofar Ankara’yı nasıl özgünleştirip özel bir yere taşıdığını, birkaç ay sonra gözlemliyoruz.  Tüm bunların dışında, yaptığımız her müzik sohbetinden büyük bir motivasyon ve ilhamla kalkıyoruz.

Sofar Ankara, iki yaşında! 22 farklı lokasyonda etkinlik düzenlediler. 2.607 müzikseveri Sofar’la tanıştırdılar. Yerli-yabancı 66 sanatçıyı sahnelerinde ağırladılar. Sofar Sounds tarihinde ilk kez büyükelçilik çatısı altında etkinlik yapan şehir oldular. Bu kısa sürede dahi Ankara kültür-sanat hayatında iz bırakan bir ekip hâline gelmeyi başardılar. Yapacakları etkinlikleri, kurdukları iş birliklerini ve tüm yayınlarını büyük bir dikkatle takip etmeyi sürdürüyoruz. 2024’ün son günlerinde, geçen iki yılın hikâyesini dinlemek üzere, Dilan (Küratör) ve Alp’le (Müzikal Direktör) buluştuk. Sofar’a dair merak ettiklerimizi sorduk. Başarılı bir etkinliğin aslında ne kadar büyük bir tutku, özveri, planlama ve sabır gerektirdiğini dinledik.Keyifli okumalar!

Sofar Ankara, Cam Piramit | 📸: Yusuf Nadir

Sofar Sounds’la ilk karşılaşma

Kendinizden bahsedebilir misiniz? Neler yapıyorsunuz? Nasıl bir araya geldiniz?

Alp: Öncelikle Dilan harika bir müzik dinleyicisi. Ben de müzisyenim. Bu işin gerçekleşme sebebi Dilan’dır bence. Çünkü, çok iyi bir kulağı var ve bu sayede bir şeyleri keşfetmek, saklı kalmış yetenekleri bulup çıkarmak çok kolay oluyor onun için. Parlamak için “o an”ı bekleyen insanlarla “o an”da buluşabiliyor. Bence ona bahşedilmiş bir hediye bu. Benim de yolum Dilan’la kesişti. Böylelikle güzel bir denge kurduk. Sonra da muhteşem bir ekip kurduk.

Dilan: Benim aslında müzikal bir geçmişim yok, bir beyaz yakalıyım. Ancak farklı müzik festivali organizasyonlarında geçmişte çalışmıştım. Yaklaşık on altı yıldır çalışıyorum; bunun son sekiz senesi de aynı şirkette. Yaptığım iş de bir organizasyon işi aslında. Dış ticaret ve uluslararası pazarlama yapıyorum. Fuarlar, tanıtımlar, yurtdışı müşteri ilişkileri vb..

Aslında Sofar’da organizasyon yöneticiliği yapıyorum. Fakat, Sofar -doğası gereği- bir kürasyon olduğu için, Sofar’ın düzenlendiği her şehirde bir küratör oluyor. Bu nedenle benim tam olarak rolüm Sofar Ankara Küratörlüğü.

Alp: Benimkine de müzikal direktörlük diyebiliriz.

Dilan: Aslında entegre çalışıyoruz Alp’le. Ben bir şeyler keşfediyorum, bir yerler buluyorum. O da benim boşluklarımı dolduruyor.

Alp: Şöyle bir şey de var. Mimarlık ve müzik ilişkisi üzerine de çalıştığım için Sofar’ın yapılabileceği olası mekânlarda hangi tür müzik daha iyi gider gözüyle de bakabiliyorum. Dilan bütün yeteneklerimizi birleştirip entegre ediyor.

Sofar’la ilk karşılaşmanızı hatırlıyor musunuz? 

Dilan: Üniversitedeydim, 2009 ya da 2010 olması lazım. Facebook’ta görmüştüm hatta. Ama kimin performansıydı tam hatırlayamadım. Aklıma ilk gelenler, Neyse, Adamlar ve Hoizer falan geliyor.

Alp: Ben hatırlıyorum benimkini. Anthony Hall diye bir adamın Sofar Las Vegas’ta Reality diye bir şarkısının performansını izlemiştim ilk. On yıl önceymiş.

SOFAR 101: Bir şehirde nasıl Sofar yapılır?

Sofar Ankara serüveniniz nasıl başladı? Başlangıcında çizdiğiniz bir yol/hedef var mıydı?  

Dilan: İşim nedeniyle çok seyahat ediyorum. Amsterdam’da düzenli katıldığım bir fuar var. Bir arkadaşımla anlaştık; birlikte fuar sonrası, Stockholm’e gitmeye karar verdik. Gittiğimizde şubat ayıydı, çok soğuktu ve belki de bu nedenle şehirde hiçbir konser ya da etkinlik yoktu. Sonra benim aklıma “Sofar var mıdır acaba?” diye bakmak geldi. Gerçekten de bizim orada olduğumuz bir gün Sofar varmış fakat biletleri tükenmiş. Ben de bunun üzerine durumumuzu anlatan bir mail gönderdim. Onlar da katılımımızı onayladılar. Etkinlikte Stockholm Sofar’ın küratörüyle konuşma fırsatım oldu. Ankara’nın büyük bir potansiyelinin olduğundan, Ankara’da birçok müzisyenin bulunduğundan bahsettim. Sofar’ın Türkiye’de sadece İstanbul’da yapıldığını, Ankara’da yapılmadığını da söyledim tabii. O da bana, Sofar direktörünün mail adresini verdi. Ankara’ya döndüğümde Sofar direktörüne Ankara’da Sofar yapmak istediğimi, eğer yapılırsa İstanbul kadar güzel olacağını anlatan bir mail gönderdim. Hedefim Sofar Ankara’nın küratörü olmak değildi. Benim aklımda, kurulacak olan ekibin bir parçası olmak vardı. Onlar da bana, Ankara’da Sofar’ın yapılmasını düşünmediklerini orada bir küratöre ihtiyaçları olmadığını, eğer bir ihtiyaç olursa benimle iletişime geçeceklerini içeren bir mail göndererek beni reddettiler. Sonra, ben bunların yaşandığını, bu mailleri unuttum.

Bundan iki buçuk sene önce Alp’le yollarımız kesişti, birlikte bir şeyler üretmeye başladık. Bir akşam evde otururken “Silent etkinlik mi yapsak, evde çok güzel olur. İnsanlar kulaklık takar, belki canlı Youtube yayını da yapabiliriz.” fikirleri ortaya çıkmaya başladı. Sonra ben de “Abartmayalım, biz bize Sofar gibi bir etkinlik olsun.” demiştim. Bunu dedikten tam yirmi dört saat sonra Sofar’dan bir mail geldi bana. Şok ediciydi gerçekten. Hemen Alp’i aradım, “Nasıl olabilir böyle bir şey?” falan dediğimi hatırlıyorum.

Sonra da, iş ciddiye binince biraz panik oldum ama müzik, görüntü… Her şey var elimizde aslında. Tam da zamanında karşıma çıkmış gibi oldu. İlk mail attığım zaman onay verselerdi eğer benim için çok daha zor olurdu. Çünkü Sofar, hem amatör ruhla yapılan ama bir yandan da işini bilen insanlarla birlikte gerçekleştirilebilecek bir etkinlik. Etrafımdakilere sordum “Yapar mıyız, bu işe girer miyiz?” diye. Tüm bunlar Nisan 2022’de oldu. Oryantasyona girdim, Kasım 2022’de de ilk etkinliğimizi gerçekleştirdik.

Dilan Pala, Alperen Yalçın | 📸: Yusuf Nadir

Oryantasyon süreci nasıldı?

Dilan: Birkaç aşamadan geçeceğimi belirten bir mail gönderdiler. “İlk Sofar etkinliğin nasıl olurdu?” temalı bir sunum istediler benden. Ben de hemen Cinnah 19’da yirmi kişinin katıldığı, tanıdığım grupların çaldığı bir Sofar tasarladım. Sunumu hazırlayıp yolladım. Üzerinden yirmi dört saat geçmeden, bir toplantı yapmak istediler. Bu kadar erken beklemiyordum. Toplantıda detayların nasıl olacağını konuşmaya başladık.

Belirli standartları var mı?

Dilan: Belirli kurallar var. O kuralları sen kendine göre uyarlayabiliyorsun. Bütün küratörler aynı platformu kullanıyor. Bütün etkinlikleri, etkinlikte çıkan sanatçıları, ev sahiplerini, bilet yönetimini o platforma giriyoruz. Tüm bunların oryantasyonu oluyor, seninle aynı zamanlarda küratör olan insanlarla tanıştırıyorlar. Her şeyi çevrimiçi yapıyorlar. Sofar’ın şirket olmasından kaynaklı bir adresi mutlaka var ama genellikle herkes evden çalışıyor. ABD’de, İngiltere’de bağlı olduğum direktörler, teknik destek aldığım kişiler hep evden çalışıyor. Genellikle de insanlar ikinci bir iş olarak uğraşıyorlar Sofar’la.

Ekibi nasıl kurdunuz? 

Dilan: En başında birbirini tanıyan sadece dört-beş kişiydik. Sosyal medya tarafını sıfırdan oluşturduk mesela. Başladığımızda on yedi kişi oldu. Şu an biraz daha az kişiyiz. Genel olarak, hepimiz Sofar Ankara dışındaki hayatımızda da görüşen, birlikte eğlenen arkadaşlar olduk.

Yurt dışı temsilciliklerinde yapılan ilk Sofar 

Sofar formatını özelleştirdiğinizi, Ankara’ya uyarladığınızı düşünüyoruz. Bunun en büyük nedeni, etkinlikleri Ankara’da büyükelçiliklerde yapmanız. Bunun için ayrıca bir çaba sarf ettiniz mi?

Dilan: Alp’in çok istediği bir şeydi büyükelçiliklerde müziğe dair bir şey üretmek, sanatsal bir şeyler yapmak. Sofar da gerçekten bunun için çok uygun bir konsept. Evet, Sofar evlerde başlamış ama kısa sayılmayacak bir süredir de evlerin dışına da çıkmış bir etkinlik. Çünkü talep fazla, evler küçük, etkinlik alanlarının bir şekilde genişlemesi gerekiyor. Bir yandan da, Sofar’da şehirlerin hiç girilmeyen yerlerinde etkinliğin yapılmasına dair bir istek de var. O noktada küratörün ne istediği ne hayal ettiği çok belirleyici oluyor. Biz de Alp’le mimari ve müziğin iç içe geçebildiği yerleri arayarak, Sofar Ankara’yı bu şekilde farklılaştırmak istedik. Şöyle bir gerçek de var, Ankara bir modern mimari şehri. Alp daha iyi açıklayacaktır bunu. Onun anlattıklarından çok etkilendiğim için mimariyle müziği iç içe geçirmek benim aklıma fazlasıyla yattı. Biz de buradan yola çıkarak bir motto belirledik ama bunu biraz zamana yaymak istedik. İlk sene, hem kitleselleşmek hem daha görünür olabilmek açısından oralara giremedik.

İlk teması nasıl kurdunuz?

Ekip arkadaşımız Merve, daha önce Ankara AKS’ta çalıştığı için büyükelçiliklerle birlikte çalışma konusunda tecrübeliydi. Bu sayede birkaç büyükelçiliğe mail göndermeye başladık. İlk Fransız Enstitüsü cevap verdi ve bizi bir açılışa davet ettiler. Tam o sıralarda Fransa Büyükelçisi değişiyordu; yeni atanan Büyükelçi’yle direkt iletişim kurabildik. Kendisi bizim fikirlerimize ve büyükelçilikte Sofar’ı düzenlememize çok olumlu yaklaştı.

Alp: Fransız Enstitüsü’nün bizi davet ettiği açılışta Fransa Büyükelçisi’yle yüz yüze sohbet etme şansımız da oldu. Kendisi zaten müzisyenmiş, çello çalıyormuş. Hatta üflemeli bir şeyler çalmak istediğini söyledi. Sonra Fransa Büyükelçiliği’nde yaptığımız ilk etkinlikte çalan Tardigrades’in saksafoncusu Büyükelçi’ye ders vermeye başladı. Sofar sayesinde büyükelçi düzeyinde etkileşimler yaşadık.

Fransa Büyükelçiliği’nde yaptığımız etkinlik için de süreci Fransız Enstitüsü’yle yürüttük. Bizim için bambaşka bir tecrübeydi, çünkü işin bir de güvenlik boyutu var. Bilet alan katılımcıların hepsine ulaşmaya çalıştık; onların isimlerini, kimlik numaralarını detaylıca aldık. Bir de, o katılımcılar açıklanmayan bir yer için bilet alıyorlar; onlar için de zor bir durum. “Biz nereye gidiyoruz?” diye sorgulamaya başladılar ister istemez. Biz adresi onlarla paylaştığımız zaman da inanamadılar, bir sürü mesaj geldi şaşkınlıklarına dair.

Diğer yandan, bizim ekibimiz de çok heyecanlıydı. Neredeyse hiçbiri bir büyükelçilikte herhangi bir etkinliğe katılmamıştı o zamana kadar; bir de, biz oraya bir etkinlik yapmaya gittik. Başka bir ülkenin, başka bir düzenin içindesin gibi ama bir yandan da buradasın gibi. Sonra anladık ki, her büyükelçilik birbirinden farklı, hepsinin davranışları, alışkanlıkları da birbirinden farklı. Gerçekten başka başka ülkelerdeymiş gibi hissediyor insan kendini içlerindeyken. Fransa Büyükelçiliği’ndeki etkinliğin bizim için en büyük anlamı da, bu işin en başında ortaya koyduğumuz mottomuzu gerçekleştirmek oldu.


Nasıl tanımlıyorsunuz bu “motto”yu?

Dilan:  Tam olarak şu; Ankara’daki modern mimariyle inşa edilmiş yapılar içinde Sofar gerçekleştirmek.

Alp: Mekanla müziğin etkileşimini dinleyiciye hem dinletmek hem deneyimletmek hem hissettirmek.

Dilan: İzleyiciye/dinleyiciye/katılımcıya, “Bunu normal bir Sofar etkinliği gibi düşünmeyin, buradaki mimariyle müziğin iç içe geçtiği bir deneyim.” diyebilmek. Bu minvalde, büyükelçiliklerden önceki ilk etkinliğimiz de, Cam Piramit’te yaptığımız etkinlikti. O da sıra dışı bir deneyimdi bizim için, çünkü atıl vaziyetteydi, yapısal olarak tehlikeli olabilirdi. Orayı etkinlik yapabilir bir hâle getirdik. Cam Piramit’teki Sofar’ın reklamını yapmaya çok çalıştık ve o konuda başarılı da olduk. Bir sürü yerden talep gelmeye başladı sonra.

Sanatçılar tarafından da talep geldi mi?

Dilan: Evet, sanatçılar tarafından da talep gelmeye başladı. Sofar’ı farklılaştırdığımız anlaşıldığı için, İstanbul ve diğer ülkelerdeki sanatçılardan da talep gelmeye başladı. Bu sanatçıların maliyetini çok rahat yönetemeyeceğimiz için, her Sofar’da olmasa da birkaç ay arayla serpiştirerek başvuran isimlere de yer vermeye başladık.

Tüm bunları, yurt dışındaki Sofar ekibiyle de paylaşmaya çalıştım. Fotoğraflar gönderdim, veriler yolladım. Sonra, iki ayda bir yapılan Sofar küratörleri toplantılarının birinde, Fransa Büyükelçiliği’nde yaptığımız etkinliğe dair benden bir sunum yapmamı istediler. O etkinliğin özel bir yanı da, ülkelerin yurtdışı temsilciliklerinin birinde yapılan ilk Sofar etkinliği olmasıydı. Dünyadaki bütün Sofar organizasyonlarından bahsediyorum. Tüm detaylarıyla diğer küratörlere anlattım ben de etkinliği, nasıl iletişime geçtiğimizi, güvenlik önlemlerini… Sonra bizde bir rutin haline geldi büyükelçiliklerde Sofar yapmak (gülüşmeler) Üstüne, iki farklı büyükelçilikte Sofar yaptık.

Sofar Ankara, Danimarka Büyükelçiliği | 📸: Yusuf Nadir

Handikapları ve avantajlarıyla bir Sofar etkinliği düzenlemek

Size göre bir Sofar etkinliği düzenlemenin en zor yanı nedir?

Alp: Benim gözlemlediğim kadarıyla bu etkinliğin en zor tarafı, insanların taleplerine karşılık veremeyecek, minimal bir etkinlik olması. Gelmek isteyen insanlara olumsuz cevap verirken gerçekten iki büklüm oluyoruz ama etkinliklerde gerçekten yer olmuyor. Çok fazla insana “Hayır.” demek zorunda kalıyoruz.

Dilan: Mekân bulmak da çok zor oluyor. Belki de bu etkinliğin doğasında olan şey bu. Alp’e de katılıyorum. Ankara’da çok da fazla etkinlik olmadığı için, Ankara’dakilerin normalin çok üstünde bir talebi oluyor katılım konusunda. Bu nedenle sürekli büyük mekanlarda yapmak zorunda kalıyormuşuz gibi ama her zaman da yapamıyoruz.

Alp: Aslında yapabiliriz ama eğer her seferinde büyük mekanlarda yaparsak o “Sofar” olmaz.

Dilan: Seyirci talebini karşılayamadığımız için olumsuz tepkiler de alıyoruz. “Kendi aranızda yapıyorsunuz zaten. Hep eş dost çağırıyorsunuz.” diyorlar bazen. Bunları duyunca da çok üzülüyorum ve kendimi açıklama gereği duyuyorum. “Gerçekten öyle değil.” diyorum, durumu anlatmaya çalışıyorum.

Şunu da söylemek gerek, bu etkinliğin seyircisinin de handikaplı bir tarafı var. Kimin geleceğini kestirmek çok mümkün değil. Bir grubun, sanatçının kitlesi değil kesinlikle, çünkü sahne alacak isimler son ana kadar açıklanmıyor. Bazı seyircilerin sahnedeki performansı beğenmediklerini anlayabiliyorum bazen. Çünkü tarz uyuşmayabiliyor. Seyirci profili çok belirsiz oluyor o yüzden.

Bir diğer zor tarafı da etkinliğin “pop-up” bir etkinlik olması. Bir günde yapıp çıkman gerekiyor. Belli bir mekanımız yok, her gittiğimiz yer bir günlüğüne “mekanımız” oluveriyor. Ev sahiplerine de ayrıca değinmek gerek burada. Her ev sahibinin yaklaşımı, bakış açısı, kuralları farklı.

Alp: İlk başladığımız zamanlarda, nasıl olacağını öngöremediğimiz için, mekana bir gün önce gidiyorduk. Sound-check, ışık ve çekim ayarları bir gün öncesinden yapılıyordu. İlk beş-altı ay o şekilde gitti. Sonrasında hazırlıklarıyla beraber her şeyin tek güne sığdığı bir etkinliğe dönüştü.

Dilan: Organizasyonu daha verimli hâle getirmek için sınırları zorladık ve her şeyi bir güne sığdırdık. Bir yandan ekipteki herkes hafta içi kendi işinde çalışıyor, etkinliğe iki gün ayırınca da kimseye vakit kalmıyordu. Tek bir Sofar’ın düzenlenmesi için baştan sona sekiz-dokuz saat geçiriyoruz mekânda.


Sofar Ankara’yı düzenlemek size hayata ya da müzik sektörüne dair ne öğretti, ne kattı?

Alp: Müzisyen olduğum için, bana en büyük katkısı çok yetenekli başka müzisyenlerle yolumun kesişmesi oldu. O müzisyenlerle ortak bir şeyler üretme yollarının açılması benim için çok önemli. Karşıma çıkma ihtimali çok çok az olan insanları karşıma çıkardı Sofar.

Dilan: Daha önce hiç içinde bulunmadığım bir sektörün tam içine düştüm. Bir sahne nasıl yapılır? Kablonun nerelere gitmesi gerekli? Sahneye dair çok şey öğrendim Sanatçı ilişkileri nasıl yönetilir? Ekip nasıl yönetilir? Sponsor ilişkileri nasıl devamlı hâle getirilir?. Bunları öncesinde de zaten çok merak ediyordum. Bir festivalde düzenli çalışmayı, o sahneyi organize eden teknik ekipte olmayı çok istiyordum. Bu benim hayalimdi. Sofar Ankara sayesinde hayalimin daha minimal bir hâlini gerçekleştiriyorum. Bir de, kendi yaptığım bir organizasyonun içinde hiç bulunmamıştım. Hep bir organizasyonun parçası olmuştum. Bir organizasyonun başında olmak gerçekten çok zor ama verdiği keyif de bambaşka.

Tüm Sofar Ankara sürecini düşündüğünüzde en yüksek ve en düşük hissettiğiniz anlar neler?

Dilan: En yüksek hissettiğim an, İsveç Büyükelçiliği’nde gerçekleştirdiğimiz etkinlikteydi sanırım. Line-up’taki üç sanatçı da kadındı, 8 Mart’tan bir hafta sonra yapmıştık zaten. O etkinlikte bir performansı dinlerken ağlamaya başladım, hiç beklemiyordum. Sahnedeki sanatçıyı çok az tanıyordum, daha önce hiç dinlememiştim ama mekâna o kadar uydu ki, hepimizi alıp bambaşka bir yere götürdü.

En düşük hissettiğim etkinlik de kilisedeki etkinlikti. Çok sorun çözmem gerekiyordu, çok soru cevaplamam gerekiyordu. Kalabalık bir ekibiz ve ekibin bütün sorularını cevaplamam gerekiyodu. Bu beni mental olarak çok düşük hissettirmişti.

Alp: En yüksek hissettiğim an ilk düzenlediğimiz Sofar’ın ilk performansında oldu. Ömürcan Akın kendi şarkısını yazan ve İngilizce aksanıyla söyleyen bir sanatçı. O’nu o etkinlikte keşfetmiş olmak çok iyiydi ve şükran hissiyle doldum. En düşük hissettiğim de, Blakhol’la çalarken elektriklerin gittiği andı. On beş-yirmi dakika sonra geldi elektrik, seyircilerin yarısı gitmişti tabii o esnada ama biz performansımıza kaldığımız yerden devam ettik.

Son soruya geldik. Klasik bir soruyla tamamlayalım. 2025 planlarınız, hedefleriniz nelerdir?

Dilan: 2024 çok zorlu bir seneydi benim için. Sofar Ankara açısından daha oturaklı, daha ayakları yere basan bir seneydi.

2025’te konsept etkinliklere ağırlık vermek istiyorum. Alışılmışın dışında, şu ana kadar yaptıklarımızdan farklı olarak, başka oluşumlarla entegre bir biçimde Sofar’ı gerçekleştirmek gibi bir planım var.

Alp: Yurtdışında çalmak istiyorum. On yıl önce aldığım ABD vizemi değerlendirmek istiyorum.

Comments


bottom of page