top of page

Ne yapıyorsa kendi elleriyle inşa eden grup: mojave

  • Yazarın fotoğrafı: Taylan Kurt
    Taylan Kurt
  • 9 Tem
  • 12 dakikada okunur

Güncelleme tarihi: 24 Tem

Geçtiğimiz ekim ayında harika bir grup girdi hayatımıza. Adı, mojave. Kendilerini ilk olarak Radyo Modart'ta çalan şarkıları Yine de Beklerim’le keşfettik. Parça, hoşumuza giden tüm seslerden bir şeyler içeriyordu sanki. Öyle bir nakaratı vardı ki; karmaşık bir duygu hâlini çok yoğun, böyle tarifsiz bir biçimde hissettiriyordu. Bizi çok etkiledi ve o andan itibaren grubu sıkı bir biçimde takip etmeye başladık. 

İstanbul merkezli grup Enes Cihan Güvenç (vokal), Can Doğu Baykan (elektro gitar) ve Uluç Beykoz’dan (bas gitar) oluşuyor. Enes ve Uluç liseden sınıf arkadaşları. Okuldayken müzik yapmaya başlıyorlar ve mojave’nin temellerini de henüz o yıllarda atıyorlar. Fakat bir şekilde devam edemeyip ara veriyorlar. Ardından Enes, üniversitede Can’la tanışıyor. Bir araya geliyorlar ve yarım kalan bir projeyi tamamlamak üzere bu sefer üç kişi olarak 2019 yılında harekete geçiyorlar. 8 tane single yayınlıyorlar. 2023 yılında albüm hazırlıklarına girişiyorlar. Geçtiğimiz Mayıs 2025’te yayımlanan Kandırma Kendini ise 10 parçadan oluşuyor.

Henüz kendileriyle tanışmamış birine mojave’den bahsederken konuya Yine de Beklerim ve albümdeki diğer favori parçalarımızdan (Bunların Hepsi Heves, Al Biletleri, Biri Var, Hatalarla Dolu) bahsederek giriyoruz. Sonrasında ise sahne performanslarına değiniyoruz. Albümü dinlerken de çok sıkı biçimde hissediyorsunuz: Grup, üretim sürecinde kendi aralarındaki enerjiyi yansıtmayı önceliklendiriyor. Şarkı yazarken ya da provadayken muhafaza ettikleri enerjiyi sahneye taşımaya özen gösteriyor. Onların gerçeği ve esas iletişim kurma yöntemi sahne. Kendilerini henüz izleyemesek de konserlerinden paylaştıkları her görüntüde dahi bu enerjiyi hissetmemek imkânsız.


ree

Geçtiğimiz günlerde grupla çevrim içi bir görüşme gerçekleştirdik. Kendilerine müzik üretim süreçlerine ve özellikle yarattıkları görsel dünyaya dair sorular yönelttik. Röportaj sonrasında gruba dair algılayışımızı bir miktar değiştirdiler. mojave’den bahsederken ne kadar özverili ve ince görüşlü olduklarından da bahsediyoruz artık. Kadıköy’deki stüdyoları HAYD etrafında kurdukları dünyaya ve Kandırma Kendi’nin albüm kapağını yarattıkları sürece dair okuyacaklarınız, eminiz ki sizi de aynı şekilde düşündürecek. 

mojave 13 Temmuz'da Küçük Çiftlik Park'ta Parcels öncesinde, 27 Ağustos'ta ise Blind'da DIIV öncesinde sahne alacak. 19 Temmuz'da Zorlu PSM Vestel Amfi'deler. 13 ve 27 Eylül'de ise sırayla İstanbul ve Ankara'dalar.

Onları canlı izlemek için çok heyecanlanıyoruz! 

Keyifli okumalar.

Bu keyifli sohbet için mojave ekibine ve deşifre aşamasında bize yardımcı olan stajyerimiz Özüm Akın’a çok teşekkür ederiz.

“Kandırma Kendini” sonrası geri dönüşler

Öncelikle nasılsınız? Albüm yayınlandı. Lansman konserini de yaptınız. Nasıl hissediyorsunuz? Albüme olan ilgiyi nasıl değerlendiriyorsunuz? 

Enes: Albüm çok kıymetli bizim için. Single gibi değil. Şimdiye kadar hep single’lar yayınladık. Daha önce başka röportajlarımızda da söyledik; single biraz “yap, at, dinlensin” gibi oluyor. Bu yüzden onunla derin bir bağ kurmak zor. Ama albüm, hem değeri hem de kurduğu bağ açısından bambaşka. Bizim için daha anlamlı ve tutunabildiğimiz bir şey.

Albümler, single’lara göre çok daha fazla olumlu dönüş alıyor. Tabii ki eleştiriler de oluyor ama onları duymak da güzel. Sadece pozitif yorum almak değil, yapıcı eleştiriler de değerli. Çünkü işin gerçekliğini orada anlıyorsun. Mesela bir arkadaşın albüm çıkardığında “Ne kadar güzel, hayırlı olsun.” diyerek geçmek yerine müziği her yönüyle değerlendiren insanlar var orada. O yüzden albüme gelen geri dönüşler daha yapıcı oluyor.

Grup içi dinamikler, HAYD’ın hikâyesi ve No:5 ile kesişen yollar

Üçünüzün de beyaz yakalı çalışanlar olduğunu biliyoruz. Aranızda nasıl bir iş bölümü var? Nasıl bir çalışma pratiğiniz var? Mesela sözleri kim yazıyor, şarkılar nasıl oluşuyor?

Can: Bütün şarkıların sözlerini Enes yazıyor ama onun dışında şarkı yapımında hep birlikte çalışıyoruz. Birlikteyken—provalarda ya da stüdyoda—bir şeyler çıkıyor zaten. Yani çok ortak bir süreç, hepimiz her işe koşturuyoruz aslında.

Enes: Az önce beyaz yaka muhabbetinden bahsettik ya, orada bir ayrım yapmak gerekiyor. Severance dizisini izlediniz mi?

Yok, izlemedik. (Gülüşmeler)

Enes: İzlemediyseniz öneririm, çok güzel bir dizi. Hayatımızın iş ve müzik tarafını biraz ayırabildiğimiz bir alan orası.

Can: Şizofren bir hayat yani. (Gülüşmeler)

Enes: Sabah işe gidiyoruz, kurumsal hayatta normal işlerimizi yapıyoruz. Akşam altıda mesai bitiyor ve stüdyomuza geçiyoruz. 2022’de Kadıköy’de kendi stüdyomuzu açtık. Gerçekten çok büyük bir şans bizim için. Provalarımızı orada yapıyoruz, kaçta biterse. Kurumsal hayatın gerginliğini ve temposunu müzikle atıyoruz. Fakat o yoğunluk bazen tatlı da geliyor çünkü sadece müzik yapsak onu özleyemeyeceğiz. İşe gidip gelip sonrasında müzik yapmak, heyecanla stüdyoya koşmak bizi diri tutuyor.

Can: Yine de sadece müzik yapabilmek güzel olurdu ya. (Gülüşmeler)

Enes: Hayalimiz o aslında.

Eskiden hep “Sevdiğin işi yap.” derlerdi. Şimdi “Sevdiğin iş hobin olsun ki sevmeye devam edebil.” düşüncesi geldi. (Gülüşmeler) Biz de benzer bir şey yaşıyoruz, bizim ekibimizde de herkes beyaz yakalı ama elbette bu işi tam zamanlı yapabilmeyi çok isterdik.

Peki stüdyonun bir adı var mı? Sadece siz mi kullanıyorsunuz?

Enes: Var. Biz kendimize açtık orayı. Mojave provalarını yapmak, şarkı yazmak ve üretmek için. İsmini “HAYD” koyduk. 2022’den beri orada provalarımızı yapıyoruz. Aynı zamanda bizim takılma alanımız.

Can: Bolca etkinlik de yaptık orada. Sosyalleşme alanımız

Enes: Kolektif bir yer aslında, kazanç sağlamak gibi bir amacımız yok. Normal bir prova stüdyosu gibi işletmiyoruz. Yakın çevremize ve kendimize açık, çoğunlukla bizim kullandığımız bir alan.

Can: Biz varız sadece ama birçok arkadaşımız da gelip kullanıyor.

Peki No:5 Records ile yolunuz nasıl kesişti? Ozan Çanak’la nasıl tanıştınız? Kadıköy’de onların da stüdyosu var diye biliyorum. Aslında süreçte iki stüdyonuz vardı.

Can: Ozan’la tanıştığımızda stüdyomuz yoktu. 2020 yılında bir şarkının mix-master’ı için tanıştık. Enes ve Uluç gitmişti. Biz stüdyomuzu 2022’de açtık. O dönem onlar da stüdyoyu taşıyorlardı. Tantana’dan No:5’e geçiyorlardı.

Enes: Ozan’lar yeni stüdyolarını açtı. Bizim prova yapacak yerimiz de yoktu o sıralar. Ozan sağ olsun çok destek oldu. Ondan bayağı bir destek aldık ve kendi ellerimizle yaptık o stüdyoyu. Panelleri çaktık, bir ay marangozluk yaptık ama çok keyifliydi o dönem. (Gülüyorlar) Kendi ellerimizle yaptık o stüdyoyu.

Can: Biz kendi stüdyomuzda demo kayıtları alıyoruz ama asıl kayıtları Ozan’la, No:5’te alıyoruz.

Enes: Orası profesyonel bir stüdyo tabii.

mojave için dönüm noktalarını nasıl tanımlarsınız? Özellikle single'lara kıyasla, albümde sound açısından bir değişim hissediyoruz. Siz bu şekilde bir dönem sınıflandırması yapabilir misiniz?

Can: İlk single’larda yolun çok başındaydık. Bence o zaman biraz arayıştaydık. Daha farklı, daha popüler olan ve elektronik altyapılı bir sound peşindeydik. Niye bilmiyorum. Belki o zaman “havalı olan bu” gibi geldi ya da “öyle olması gerekiyor” gibi hissettik. Ama sonra o şarkıları canlı çalmaya çalışınca pek iyi durmadığını fark ettik. Ozan’la tanışmamız bu noktada çok belirleyici oldu. Onunla daha organik, sahnede daha heyecan verici şeyler yapmaya başladık. Aslında yine içimizden geleni yaptık. Altyapı, click üzerine çalmayı sevmiyoruz, öyle bir sahne ve set istemedik. Daha içsel bir hissiyatla, samimiyetle şekillendi. Bu ikisinin karışımı diyebiliriz. Ozan’la tanışmamız ve provalarda hissettiklerimiz birleşince böyle bir sounda evrildik diyebilirim. 

Enes: Ozan bizim için net bir dönüm noktasıdır. Her yerde de söyleriz bunu. Yolda bize bayağı mentorluk yaptı. Bir de ben stüdyoyu (HAYD) eklemek istiyorum. Stüdyoyu açmamız birlikte canlı çalabilmemizi, beraber zaman geçirmemizi sağladı. Öncesinde de bir araya geliyorduk, benim evde çatı katında küçük bir odam vardı, orada çalışıyorduk ama ses vs. çok rahat olmuyordu. Stüdyoyu açmamız hem sosyal anlamda hem kişisel bağlarımız açısından hem de müzik üretimi anlamında çok iyi geldi. İnsanlarla iletişimimiz açısından da faydası oldu çünkü bir sürü müzisyen gelip gitmeye başladı. Yani stüdyo da bizim dönüm noktalarımızdan biri.

Enes: Dışarıda prova aldığımız günleri hatırlıyorum da… Unuttuk resmen onları.

Can: İğrenç bir şeydi. (Gülüşmeler)

Enes: Evet. “Saat yetiyor mu?”, “Birazdan bitecek”, “Parayı ver”, “Bagetiniz var mı ben evde unutmuşum” falan… (Gülüşmeler)

Can: Onlar yine bir şekilde çözülüyor da, mesela yazım sürecinde biz stüdyoya kapandık. O stüdyo olmasa, albümü nerede yazacaktık bilmiyorum.

Uluç: Bence mesela bir diğer dönüm noktası da bu. Zaman da gerekiyor. 

Can: Kendimizi arama dönemiydi ve stüdyoda çala çala bulduk kendimizi.


ree

mojave aslında kaç kişiden oluşuyor?

Üç kişi gibi görünüyorsunuz ama biraz dikkatli bakan gözler aslında dört kişi olduğunuzu çok kolay biçimde fark edebilir (Gülüşmeler). Ege Soydan, gruptan biri gibi ama albüm kapağında yok. Neden böyle olduğunu gerçekten merak ettik.

Can: Onu biz de merak ediyorduk. Bu merakı özellikle biraz saldık zaten (Gülüşmeler).

Enes: Aslında biz Mojave’yi üç kişi olarak kurduk. 2019’da başladık. Ben aynı zamanda davulcuyum, o yüzden şarkıların yazım sürecinde bir süre davulları da ben çaldım. Sonra Uluç bizi Ege’yle tanıştırdı. Ege gruba dâhil oldu ve birlikte çalmaya başladık. Albümü de onunla kaydettik ama Ege’nin takvimi çok yoğundu.

Can: Çaldığı birden fazla sanatçı var. Hem Türkiye'de hem Avrupa’da sahne alıyor. Denk gelemedik.

Enes: Evet, çok sevdiğimiz ve yakın bir arkadaşımız ama programlarımız örtüşmeyince bizde de bazı şeyler aksamaya başladı.

Can: Provalar aksıyordu. Konserlerde zamanlar uymuyordu. O sırada da yerini alabilecek biriyle henüz tanışmamıştık. Sonra Tuğrul’la tanıştık..

Enes: Tuğrul diye bir melek indi gökyüzünden (Gülüşmeler). Yakın bir arkadaşımız aracılığıyla tanıştık. İyi ki de tanıştık. Tanıştığımız andan itibaren “Bu adamla çok uzun zamandır tanışıyor gibiyiz” dedik. Enerjimiz acayip tuttu.

Can: Tanışalı aslında üç-dört ay oldu. Mart’ta Blind’da verdiğimiz konserde ilk kez birlikte çaldık. O zamandan beri birlikteyiz. Sadece lansman konserinde Ege vardı. Diğer tüm konserlerde Tuğrul bizimleydi.

Enes: Yani şu an dört kişiyiz. Tuğrul da davulcumuz.

Büyük bir özveri hikâyesi: Albüm kapağı için harcanan, emek dolu dört ayın hikâyesi

Yaptığınız müziğin yanında kurduğunuz görsel dünya da çok dikkat çekici. İlk başta sizin müdahaleleriniz var. Sonrasında “Yine De Beklerim” çıktığında ve takip eden single’larda Stevie Whisper ile çalıştınız. Albüm kapağınız şahane! Aylin Kutku ile çalışıyorsunuz orada da. Çok büyük bir özen ve çaba var orada. Ellerinize sağlık. Tüm bunların hikayesi nedir? 

Enes: O tamamen Uluç Beykoz’un eseridir diyelim. (Gülüşmeler)

Uluç: Estağfurullah.

Enes: PR, görsel tasarım, marketing, sosyal medya… Hepsi Uluç’un elinden çıkma.

Uluç: Bu zaten herkesin de bildiği bir süreç aslında. Bağımsız müzik yapan bir müzisyenin illaki her süreçle ilgilenmesi gerekiyor. Çünkü piyasada inanılmaz paralar dönüyor. “Aldım, ben çaldım, müziğimi yaptım”la bitmiyor. Biz de ilk girdiğimiz zamanlardan beri bunları kendimiz yapmak zorundaydık. Zaman içinde yavaş yavaş gelişen bir şey oldu. Ben ya da Enes bu işe ilk başladığımızda bu şekilde grafik tasarımlar yapıyorduk. Böyle kapaklar yapa yapa insanlar da bize gelmeye başladı, başka insanlara da iş yaptık. Yaptıkça da o görsel dünya ve göz zevki yavaş yavaş gelişti. Geliştikçe de başka birine bu işi bırakmak istemedik. Ben olabildiğince bu sürece dahil olmak istedim çünkü biraz zor beğenen biriyim ve mecburi bir şey yaptırmak istemedim. “Şunun şurası olmamış”, “Şunu şöyle değiştirelim” gibi şeylerle uğraşmak istemedim. Çünkü biliyorum, tam istediğimi alana kadar birinden gelen bir şeyi kabul edemeyeceğimi biliyorum. O yüzden bir noktaya kadar devralmak istedim. 

Albüme gelene kadar böyleydi. Albümde tam tersini düşündüm. Çünkü bir noktada “Acaba başka biri yapsa nasıl olur?” diye düşünmeye başladım. Başka biri bizim albümü nasıl görür? Çocuklar ilk başladığımızda söylüyorlardı, “Sen yap, para vermeyelim” diye (Gülüşmeler). Ben biraz karşıydım ona. Çünkü bu kendi yaptığım bir şey ve para vermiyoruz, o yüzden revize almayı sevmiyorum. Ama çocuklar revize vermeyi seviyor. (Gülüşmeler). O yüzden çok o tarafa yönelmek de istemedim. Bir de albüm çalışmalarının yorgunluğu da vardı. Başka birinden ne çıkarı çok merak ettik. Can’ın bir arkadaşı vardı. Lasnmanımızda bizden sonra set çalan Oğuzhan’ın bir tanıdığı vardı, Stevie. Instagram'da çok güzel işleri olduğunu da görmüştük. Sırp bir sanatçı. Çok güzel işleri var gerçekten, ellerine sağlık. Single kapaklarını bayılarak takip ettik. Onunla çalışmaya başladık önce, kapaklarda çok güzel bir iş çıkarttı. Ne istediysek koydu ortaya. Ondan sonra albüm kapağını da biz ona yaptırmak istedik. Single kapaklarına yapılan geri dönüşler çok güzeldi. O yüzden albüm kapağı için de beraber çalışmak istedik. Hem bizim üzerimizden kalkan bir yük olur hem de güvendiğimiz birine yaptırmış oluruz diye. Ondan sonra çok tatlı bir kapak yaptırdık. Ortasında kocaman bir horoz olan bir kapak. Arka planı maviydi. Biraz daha horoz dövüşünden yola çıkan bir kapak. Herkesin çok hoşuna gitti, yükleyeceğiz derken Yazın’ınla (mojave’nin menajeri Yazın Kaçan) ve dedi ki “Bunu kullanamazsınız, birebir aynısı geçen hafta yapıldı” dedi. Meğerse Paptircem neredeyse birebir aynısını yapmış. Sonra bize de kısa süreli bir panik atak geldi. Parasını verdik, geri alamayız, bunu da kullanamayız, ne yapsak diye. Benim başından beri istediğim şey, bizim albüm kapağında gözükmemizdi. Çıkış albümü olduğu için insanların bizi görmesi gerektiğini de düşünüyordum hep ve bir fotoğraf olmasını istiyordum. O yüzden çocuklara “Bu işi bana bırakın. İyi olur mu olmaz mı bilmiyorum ama bir fikrim var, vaktimiz de yok. Ucuz bir şekilde halletmeye çalışacağım.” dedim. Fakt biraz kandırdım gibi oldu çünkü çok pahalıya geldi (Gülüşmeler).


ree

mojave, photoshop lisansı bitince albüm kapağını elle yapmak zorunda kalıyor. Albüm kapağı tarifi de burada. Fotoğraf: @ayigalip, Konsept Tasarımı: @ulucbeykoz, Set Tasarımı: @aylinkutku, Işık: @ridvangungordu,Renk: @ayigalip @ridvangungordu

Can: Ama iyi ki öyle olmuş ya.

Uluç: Evet. Böyle bir set oluşturma fikri aklımda vardı benim. Daha önceki kapaklara nazaran daha canlı, renkli ve çocuksu. Daha hayat dolu bir şey. Önceki kapaklarımız hep daha karanlıktı. Şimdi albüm de daha eğlenceli ve hayat doluyken kapağın da bunu yansıtacak bir şekilde olmasını istiyordum zaten. Aylin’le (Aylin Kutku) de bunu konuştuğumuzda sanki vahiy inmiş gibi anında çözdü olayı. Mood board’larımızı karşılaştırdık. Aklımdaki şeyle neredeyse birebir aynısını yapmıştı. Sonra iki üç hafta Bauhaus ve nalbur gezmeler, ustalarla arkadaşlık kurmalar derken kasım sonu başladı, şubatta bitti, martta da çektik.

Yani o tek kareyi alabilmek için dört ay uğraştınız.

Uluç: Aslında ben oraya gittiğimizde hem fotoğraf çekeriz hem reels çekeriz hem belki bir tane klip çıkar diye düşünmüştüm ama tabii ki hiçbiri olmadı. Tek kapak çıktı ama olsun, güzel bir kapak çıktı. Bir şeyin altını çizmek istiyorum: Aylin o kapaktaki her şeyi eliyle yaptı. İki metreye dört metrelik backdrop'u eliyle çizdi.. Sonra gidip çimleri aldık, sandalyeleri ve tabureleri alçıyla yaptı.

Belgeseli olsa olurmuş.

Uluç: Zaten bizim bir tane albüm belgeseli de var. O günden belgesel için de çekim yapmıştık ama çok güzel olmamış. Koymayacağım büyük ihtimalle ama belgesellik iş çıkarttı gerçekten. Elime her fırsat geçtiğinde Aylin’e teşekkür etmek istiyorum bu konuda.

Enes: Poz da doğal çıktı. Ayı Galip (grubun hem stüdyo ortağı hem de stüdyo ve canlı kayıtların arkasındaki isim) çekiyor fotoğrafı. Normalde biz gittik ve poz veriyoruz havalı şekillerde. Sonra birinin aklına çiçek fırlatma olayı geldi, kim olduğunu hatırlamıyoruz. Can aldı çiçeği fırlattı ve çektiler onu. İlk başta komik bulduk bir taraftan, havalı da gelmedi. Sonra fotoğraflara bakarken bu doğal an bize daha tatlı ve komik geldi. Havalı olmasını istemedik. Sonra da onu koyduk zaten.

Can’ın çiçeği atış biçimi de çok havalı.

Enes: Evet ya, Kaptan Amerika gibi atıyor. (Gülüşmeler)

Can: Zaten lansmanda aynı seti de kurduk. İnsanların gelip bizim pozlarımızı yapması bayağı tatlıydı.

Uluç: Can’ın babasının Enes gibi poz verdiği bir an var mesela. Sırf onu görmek için bile değerdi (Gülüşmeler).

Dünyanın en havalı cevaplarından biri: “Peki senin plağın var mıydı?”

Elinize kolunuza sağlık, sadece kapak için bu kadar uğraşmışsınız. Sonraki sorunun cevabını da almış gibi olduk. Neden plak basmak istediniz? Bu kadar zorluğun içinde bir de bunu yurt dışına gidip yaptınız diye biliyorum. Plak yolculuğunun nasıl olduğunu sormak istiyorum.

Enes: Yolculuk fenaydı. Can’la ta Almanya’lara gittik (Gülüşmeler).

Burada basılmıyor mu? Neden bu şekilde oldu?

Can: Burada Rainbow Records’da yayınlayacaktık. O da Almanya’ya bastırıyordu ama yetişmiyordu gümrük işleri nedeniyle.. Direkt burada basan var mı ya da iyi oluyor mu onu bilmiyorum. Biz de “Madem öyle, Almanya’ya gidelim.” dedik. Fiyat aldık. 100 tane getirebildik, iki kişi.

Kaldı mı?

Enes: Daha çok var. Plak çok güzel bir şey ya. Biz plağı tabii ki bir harcama yapıyoruz, satılsın isteriz ama o amaçla yapmadık. Her şeyi yaptık, kapağımız içimize sindi ve çok güzel oldu. Bir de plağımız olsun dedik. Bu kapağa bir plak yakışır diye düşündük. O yüzden satma beklentisi haricinde bir şey oluştu ve ben çok mutluyum böyle bir şey yaptığımız için.

Uluç: Aynen. Bir de plağın şöyle bir olayı var, mesela kurumsal hayatta birine diyorum ki ben müzik yapıyorum. Karşımdaki “Aa, benim de eskiden grubum vardı” diyor. “Peki senin plağın var mıydı?” diyebilmek için de var plak. Aradaki ayrımı sağlıyor. (Gülüşmeler)

Biz bu yola baş koyduk! (Gülüşmeler) Ana akımda da plak en son çıkar ya. Profesyonelliğin son aşamasıymış gibi geliyor bana, gerçekte öyle mi bilmiyorum.

Can: Ticari amaçlı oluyor genelde ama biz kendimiz için bastık daha çok.

Uluç: Çok masraflı bir şey, akıl kârı değil. Piyasası da yok, insanların alacağının garantisi de.

Enes: Bu arada kurumsal hayatta çalışmasak yapamazdık bu işi.

Uluç: Yine eksideyiz ama hâlâ.

Can: İşi de ciddiye aldığımızı gösteriyor aslında. Bir fark ve prestijdir.

Enes: Taktık dinledik. Bazı yerlerde çıtırtılar geliyor böyle. (Gülüşmeler)

Uluç: Tadı başka be Enes (Gülüşmeler)


ree

İki favori şarkımızı bizzat gruba sorduk: Yine de Beklerim, Hatalarla Dolu

Kesinlikle. Son olarak şunu sormak istiyorum. İki şarkınız bizi çok etkiledi. Biri “Yine De Beklerim”. Dinler dinlemez tutulduk ve sanki içinde sevdiğimiz her tarzdan bir şeyler varmış gibi geliyor. Biz özellikle 2000’ler rock dinlemeyi çok severiz ve oradan benzer tınılar varmış gibi. Bu şarkıyı sizin için özel kılan şey nedir? Eğer özel olmayacaksa hikayesini de sormak isterim.

Enes: O şarkı birkaç farklı şeyi barındırıyor dediğin gibi. Aranjesine, trafiğine baktığında verse’lerde arabesk bir yer var diyebilirim. Davul yürüyüşünü biz bossa nova’dan çıkarttık. Sonra onu rock davuluna evrilttik. Nakarata geçiyorsun, daha nostaljik bir tarz var. Klasik bir nakarat melodisi var. Bu durumda da karma bir şey çıkıyor ortaya. En sevdiğim şarkılardan biri. Melodisinin çok nostaljik bir tadı var.

2000’ler dediniz, biz de çoğunlukla o tarz dinliyoruz. The Strokes oluri Arctic Monkeys olur. O yüzden o nostaljiyi hatırlatıyor. Güzel bir şarkı, ben de seviyorum. En güçlü şarkılarımızdan biri herhalde.

Can: Nakaratı çok tanıdık hisler oluşturuyor.

Enes: Berk diye bir arkadaşım var. O da bunu demişti. 

Sözlerinde bir ilişkiye referans var diye anlıyoruz. İçinde tatlı bir öfke var, onu ben kendi kafamızda istediğimi her yere de oturtabiliyoruz. 

Enes: Kişiden kişiye değişen bir şey tabii ki, nereye kondurursanız.

Can: Şarkıların neden yazıldığını, sözlerinin anlamını falan bilmek istemiyorum artık. Yakın zamanda oldu bu. Eskiden öyle bakardım. Şimdi kendi oluşturduğum anlamlar çok daha iyi geliyor. Kendi içinde deneyimlemek daha iyi gibi.

Uluç: Bunun aynısını söyleyen bir yazar vardı. Bütün kitaplarının ucunu açık bırakıyor ve hiçbir yere bağlamıyor. Ben yazdıktan sonra artık okuyan ne isterse o olur, gibisinden bir şey diyor. 

Enes: Aslında kendinde bir şeyler bulup onu oraya o şarkıyla konumlandırıyorsun. Her insanı da kendi farklı anısına gönderiyor belki de.

Can: Bir anı çektim diyorsun ha? (Gülüşmeler)

Enes: Bir anı çektim, aynen (Gülüşmeler)

Diğer şarkı da “Hatalarla Dolu”. Albümde son şarkı ama lansmanda ilk şarkı yapmışsınız.

Enes: Bunu fark etmen o kadar hoşuma gitti ki. (Gülüşmeler) Biz bunu düşünerek yaptık.

Duman’ın “Belki Alışman Lazım” albümünü dinlersin ve sonunda “Haberin Yok Ölüyorum” çalar ya... Şarkıyı ilk dinlediğimizde tıpkı onun gibi uzasın ve hiç bitmesin istedik. Fakat sadece iki buçuk dakika. Sonra sizin şarkıyı konserlerde intro olarak kullandığınızı fark edince, ona da hemen ikna olduk.

Enes: Öyle çıktı zaten. Adı “Intro”ydu bu şarkının ilk başta. Bu şarkı çok eski. Grubu 2019’da kurduk, 2020’de bile Uluç’un bilgisayarında vardı bu.

Can: Konserlerde hep intro çalıyorduk bu şarkıyı. Albümde nereye koysak diye düşünüyorduk, en sona koyduk. Bir kapanış yani. “Hatalarla dolu bir yolu seçtim ben.” diyerek kapatıyor. Albümü into çaldığımız bir şarkıyla bitirmek de hoşumuza gitti.

Çok teşekkür ederiz.

Yorumlar


bottom of page