top of page

Umudu müjdeleyen unutkanlık

  • Yazarın fotoğrafı: Taylan Kurt
    Taylan Kurt
  • 14 dakika önce
  • 3 dakikada okunur

✍️: Karaca Yiğit Pehlivanlı


Bir müziği dinlerken, onun için seçilmiş görsel dünyadan isim tercihine dek birbirini tamamlayan noktaları yakalamak, müzikal unsurların kulaktan zihne doğru bıraktığı izlerin kalıcılığını ve etkisini çok daha güçlü hale getirebiliyor. Yunus Muti’nin “Umutkanlık” adlı yeni teklisini, bir önceki teklisi “Milattan Önce Bugün Yarındı” ile birlikte düşününce, aklıma gelenler de işte tam olarak böyle. Bir öncekinin isminde bilindik kelimeler yan yana gelince zamanın akışına ve anlamına dair düşünceler canlanıyor. Yeni teklide ise bildiğimiz haliyle unutkanlık kelimesindeki bir harfin değişimi, tanıdık olmayan ama düşündürdükleriyle birlikte çok da yabancı gelmeyen bir kelimeyi türetiyor. Şarkı isminde gördüğümüz bu yeni kelime, umudun tanıdık kaynaklarına çıkılacak yolculuğu da müjdeliyor.



Unutkanlık… Olumsuz çağrışımının sebebi, onu bir sorun gibi düşünmemizle ilgili; stresle, yoğun iş temposuyla ya da vitaminlerden mahrumiyetle ortaya çıkan bir nevi hastalık. Kaçışı olmayan kimi zorluklarla yüzleşmenin getirdiği çözüm arayışı esnasında kaçınılmaz bir durak diye düşünelim şimdi onu ve o durağın hemen sonrasında devamı gelecek yolculuğun umuda doğru olduğunu hayal edelim. Türkiye’de sosyo-kültürel atmosferin bir o yana bir bu yana savruluşundaki “yan”ları Doğu ve Batı şeklinde genelleyip, savruluşların toplumsal/kültürel bellek açısından yarattığı tahribatı da hesaba kattığımda, “Umutkanlık” tüm bu sürecin getirdiği unutkanlıklarla oluşan boşlukları yeniye dair umutla doldurma ihtimalini hatırlatan bir şarkı. İsmindeki bir harfin yarattığı etkiye, şarkının girişinde duyduğumuz ve Muti’nin gitar melodisindeki vurgulara Tamer Temel’in saksafonunun eşlik ettiği cümle eklendiğinde, hatırlanan ihtimale dair düşünceler başlıyor. Cümlenin keskin hatlarla başladığında bizi konumlandırdığı Batı’dan, tekrara dönmeden önceki köprüde büründüğü daha “nağmeli” bir Doğu tınısı, düşünceleri “bir o yana bir bu yana savruluş” sürecine yönlendiriyor. Sonrasında gelip tekrar eden cümlede, bizim parçalara ayırdığımız zamanın kesintisizliğini hatırlatan sürekliliğiyle Serkan Alagök’ün davul ritmine, bu kez Muti ve Temel’den sorular ekleniyor. Doğu-Batı arasında hızlıca gezinen iki enstrümanın daha tiz bir akordan birbirine soru sorar gibi seslenmeleri sonrası cevapları, yani soloları. Cevaplardan bahsettikçe hatırlanacak olanları bir çözüm için, umudu tüketmeyecek bir yolculuğun unutkanlık durağında bırakıp yeniye doğru yol almak adına hatırlamayı seçen sololar, gittikçe daha da sakinleşen bir soru tekrarıyla bağlanıyor birbirine. Sololardan çıkışta o sakinlik bir nevi sağaltıma dönüşürken ise en baştaki cümlemiz geri dönüyor. Doğu-Batı sentezli coğrafyanın kaderinin lanetlenmek değil, kutsanmak da olabileceğini hatırlatan cümle tekrarında değişen davul ritmi, bu kez zamanın kesintisizliğiyle müziğin zaman-mekan aşan gücünün kesiştiği yöne doğru dağılıyor. Sonu kapalı olmayan şarkıda unutkanlığı umutkanlığa dönüştüren şey de işte bu dağılıp toparlanma döngüsünün tekrar tekrar yaşanışındaki potansiyelleri hatırlamak oluyor.


Döngülerimiz bu coğrafyanın izlerini taşırken, buradan doğacak potansiyellerin de Anadolu’nun izleriyle örülü olması şaşırtmaz. Bu açıdan, tellerin perdesiz titreşiminde blues ve cazla coğrafyanın getirdiklerini/götürdüklerini buluşturan usta sanatçı Erkan Oğur’dan, zeybekler ve İstanbul’un semailerine dek uzanan bir yelpazeyi cazla harmanlayan Apostolos Sideris’e kadar, Anadolu’dan müzik ögeleriyle sarılmış modern bir caz hattını düşünürsek, bu hattın içerisinde kalarak yeni çalışmaları keşfe çıkanlar için Yunus Muti’nin son teklisi müzikle düşünme pratiği için de güven veren bir yol arkadaşı.


Şarkı için seçilen görsel, aynı zamanda yine Yunus Muti’nin bir fotoğraf çalışması. Üst üste pozlamayla ortaya çıkan katmanlılık şarkının genel yapısında da hissediliyor; fotoğraftaki silüetin hatırlama çabasını yansıtan duruşuyla doğanın çağrısının birleştiği noktada kendisini ortaya koyan unutkanlık-umutkanlık arasındaki geçişliliğin hissedildiği müzikal yapının katmanlılığı.



Görsel dünyadan isim seçimine kadar bir bütünlüğü yakalamak açısından Muti’nin bir önceki teklisini en başta hatırlatmamın sebebi de çok benzer. Zamanı günlere, aylara, yıllara bölen zihnimizin karşısında, onun göreceliliğini Şule Gürbüz’ün “anlama mesafesidir zaman” sözünü de hatırlatan şekilde tekrarlayan “Milattan Önce Bugün Yarındı”, aynı zihinde zamanın esnediği bir anda modern zaman binalarını tarih öncesi Stonehenge anıtıyla buluşturan bir görsel seçimiyle çıkmıştı karşımıza. Fotoğraf yine Yunus Muti’dendi ve ne zaman dinlenirse dinlensin gökyüzündeki turuncu yangına bakarmış gibi hissettiren müzikal akışta Emre Kartari’nin davulu ve Apostolos Sideris’in kontrbası da bize eşlik ediyordu.


Bu arada bir hatırlatma: Yunus Muti’nin eşi Didem’le birlikte kurduğu Ahzuita, müzikle düşünme ve anlama, anladıkça da mesafelerimize göre tanımlanan zamanı bir noktada aşma adına şimdi bizi bekliyor. Caz müzik, bir nevi yeniyi inatla hatırlatan ve yaratan bir müzikken; Ankara’nın yeni caz mekanı da bir nevi umutkanlık durağı.

Comments


bottom of page