top of page

TNK ile Röportaj: Bir Ankaralı sohbeti ve TNK için dönüm noktaları

Söz konusu TNK olduğunda hatırımızda çok belirgin iki an var. Bunlardan ilki, 2007 yazında Elveda de’nin klibini Dream Tv’de gördüğümüz o ilk an. Harika bir şarkı ve yeni bir grup keşfetmenin heyecanını bilirsiniz. Hemen bilgisayar başına oturup kim ve nerede olduklarını araştırmaya koyuluyoruz. Ankaralı olduklarını öğrenince onlardan gelen her sesin peşine daha da büyük bir iştahla düşüyoruz. İkincisi ise bir sene sonra, 30 Mayıs 2008 tarihinde. Batıkent’te Nermin-Mehmet Çekiç Anadolu Lisesi’nin festivalinde Teoman’dan önce sahne alan grup, TNK. O ana kadar hiç duymadığımız bir şarkı çalıyorlar: Bu Şarkıyı Söyleyin. Grubun frontman’i Caner Karamukluoğlu, büyük bir konsantrasyon ve duygusallıkla söylüyor şarkıyı. Sözlerini dinleyip şarkıyı hissettikçe biz de kayboluyoruz. O günden sonra ise şundan eminiz. Biz artık bir TNK fan’ıyız.


Geçtiğimiz ay EV’e Dönüş Festivali kapsamında röportaj yaptığımız son isim TNK grubundan Caner Karamukluoğlu’ydu. Festivalin Tenedos’taki kapanışını yaptılar. Akustik set’le popüler olan ya da grubun fan’larını mutlu edecek şarkılardan oluşan geniş ve harika bir setlist’le yaklaşık 3 saat boyunca muhteşem bir performans sergilediler.  Türkçe sözlü rock müzik ve 2000’li yılların grupları bizim için çok önemli. Çünkü kendimizi aradığımız, çoğu duyguyu ilk defa yaşadığımız bir dönemde yanımızda hep onlar vardı. TNK’nin yeri de bu bağlamda çok özel. Sene 2024 ve TNK’yle röportaj yapıyor olmak bu nedenle çok anlamlı. Karamukluoğlu’yla kendisinin gençlik dönemini, o dönemin Ankara’sını konuştuk. TNK için dönüm noktalarını ve bugünden sonrasını değerlendirdik.

2000’li yıllar, Ankara ve ODTÜ Starsailor konseri

Hem kişisel olarak hem de TNK’yi düşününce, 2000’ler deyince aklınıza ne geliyor ve neler hissediyorsunuz?

Ben çok erken başladım aslında. Bir grupla müzik yapmaktan önce başlamıştım kendi bestelerimi yapmaya. Örneğin, Elveda de’nin ilk hallerini yaptığım zamanlar lise son sınıfta falandım. Üniversiteye başladığım zaman, 2005’te çıktı TNK’nin ilk albümü. Bu nedenle insanlar, “Sizin x şarkınızı lisedeyken, gençken dinliyordum.” dediğinde aslında güzel bir duygudaşlık oluyor, çünkü o şarkıyı ben de zaten o zamanlarımda yapmış oluyorum. 2000’lerle ilgili güzel bir hissim var yani. O dönemlerde (2003, 2004, 2005) ekonomi daha elverişliydi. Ankara’da bir genç dışarı çıktığında istediği gibi gezip eğlenebiliyordu. Daha pozitif bir hava vardı. Ankara’da Manga bir rüzgâr yakalamıştı, ilk albümleri 2004’te çıkmıştı. TNK’ye ilgi duyuluyordu, Ankaralı gruplar merak ediliyordu ve Ankaralı gruplar arasında çok tatlı bir rekabet vardı. Eğlence hayatı, imkânları bambaşka bir seviyedeydi. Şu andan bakınca çok tozpembe gözüküyor.

Biz de çok güzel hatırlıyoruz o zamanları. Çok grup keşfederdik. Çok grup vardı ama o zamandan bu zamana ayakta kalan sayılı gruplardan bir tanesisiniz siz de.

Çok dur-kalk yaptık biz yıllar içinde ama hâlâ devam ediyoruz. O dönemle ilgili önemli bir şey daha var, Alternatif rock, en çok ilgi gören üç müzik tarzından biriydi hem Türkiye’de hem dünyada. O zaman için dünyayla bir uyum sağlayabilmişiz. Şu an için alternatif rock ilk üçün çok dışında bir yerde. Televizyonun da pompalamasıyla dünyada çıkan tüm gruplardan haberdar oluyorduk. 2000-2008 arası alternatif rock’ın zirve yaptığı dönemdir. O rüzgâr da ön plana çıkmamızı sağladı, tüm gruplara olduğu gibi. Kendimizi şanslı sayıyorum o nedenle.

Bir Ankaralıyla tanışınca hemen şu soruyu sorarız. “Hangi okul, hangi dershane?” Size de soralım (gülüşmeler). Hatta bir haritalama yapsak Ankara’da nereleri işaretlerdiniz?

Çok ayrıntıya girmeden anlatayım. İlkokul döneminde Ayrancı’daydık. Ayrancı İlkokulu’nda okudum. 5. sınıfta Bahçeli’ye taşındık. O zor bir yıldı benim için. Sonra, Çağrıbey Anadolu Lisesi’ni kazandım Mamak’ta. O yıllarda Keklikpınarı’na taşındık. Uzak ve o zamanlar için zorlu bir yerdeydi, kışın gidilemiyordu (gülüşmeler).  Her gün Keklikpınarı’ndan Mamak’a gidiyordum 1,5 saatlik servis yolculuğuyla. 6. sınıftan lise sona kadar bu yolu gidip geldim. 8 yıldan bahsediyoruz. O yol benim için çok eğiticiydi, çünkü yol çekilecek gibi değildi ve ancak müzikle çekilir hâle geliyordu. Hatta o zamanlar, en iyi walkman’ler, benim gibi okula 1,5 saatte gidenlerde vardı. O servisteki müzik alışverişi beni metal müzikle tanıştırdı. İlk başta kasetler veriyorduk birbirimize tabii. Kısa bir süre sonra cd’lere geçildi. Cd’leri kendimiz kopyalayıp dağıtmaya başladık bir de. Lise zamanlarım beni sürekli müzik konuşan, müzik paylaşan birine dönüştürdü. Liseden sonra Bilkent Üniversitesi’ni kazandım, Computer Technology and Information Systems Bölümü’nü. O zamanlar için çok mantıklı bir seçimdi. Okula başladığım yıl TNK’nin Sıra Bizde EP’sini çıkardık. Okulu 7 yıla kadar uzattım ama sonra bitiremedim. Bırakmak zorunda kaldım. Ondan sonra da 27-28 yaşlarında da İstanbul’a taşındım.

2000’lerde nasıl bir müzik çevreniz vardı? Nerelerde müzik yapardınız? Hangi stüdyolara giderdiniz? O zamanları nasıl tasvir edersiniz, çevrenizi ve kentteki atmosferi?

O dönem benim gibi müzik üreten, daha doğrusu sanatla ilgilenen insanlar Kızılay’daki Tenedos Cafe’de ve çevresinde takılırdık. Orası kapandı tabii yıllar yıllar önce. Şu an, İstanbul’da sanat camiasının içinde yığınla insan var o günlerden. Hatta biz o sokakta bir binanın arkasında içerdik, sokak kültürü vardı Ankara’nın. Hâlâ da var. Belli bölgelerde mini bar adını verdiğimiz köşeler olurdu ve oralarda takılırdık. Tunalı’da da vardı bir tane. Oralarda, yaptığı işleri, hayallerini, fikirlerini paylaşan insanlar vardı. Birbirimize kaydettiğimiz demoları verirdik. Bugünden bakınca çok kaliteli gözüküyor. Şu an öyle bir paylaşım hiç yok. Herkes eve kapanmış durumda. Herkes bir eseri çıkarırken kendi kendine yetebiliyor.

Bu kendi kendine yeterlik durumu, teknolojinin geldiği yer bir avantaj gibi de sunuluyor.

Evet öyle ama o paylaşımları yaptığın “arkadaş” o teknoloji oldu, programlar oldu. Sorunları, bir arkadaşın yerine çözüyor. Neyse bu konuyu çok da uzatmayayım… Biz sokakta birbirimize tavsiyeler veriyorduk. Ortaklaşa para biriktirip stüdyoya gidiyorduk. Oturup sırf bir şeyi gerçekleştirmek için saatlerce konuşup kafa patlatıyorduk. Okuldan arta kalan vakit harika geçiyordu Ankara’da. Etrafımdaki herkesin bir fikri vardı, ortaya çıkardığı bir işi vardı.

Ankara’da unutamadığınız bir konser ya da bulunmaktan çok mutlu olduğunuz bir konser mekânı var mı?

Love is Here albümlerinin çıktığı dönem takıntılı bir şekilde Starsailor’ı dinliyordum. Beste yaparken, şarkı söylerken o zamanlar o albümden çok etkileniyordum. Grubun frontman’i James Walsh’le de aramızda pek yaş farkı yoktur aslında ama bir şekilde tutulmuştum Starsailor’a. O albüm beni daha romantik melodilerle tanıştırdı. Elveda de ve Kalpsiz daha Amerikanvari bir yerde durur mesela. Fakat, Söyle Ruhum albümümüzde o grubun etkilerini belirgin bir şekilde görebilirsiniz. Aslında öyle büyütülecek bir grup da değil Starsailor, hatta bugünden bakınca Love is Here  dışındaki albümlerini pek sevmem, grubu da öyle ilgiyle takip etmem ama o albümün böyle bir etkisi vardı üzerimde. İşte tam o albüme dair hislerimin zirvede olduğu zamanlar, Starsailor 2006’da ODTÜ’ye geldi. Arkadaşlarım dalga geçiyordu benimle “Abi tamam çok seviyorsun ama sonuçta gelen grup da Starsailor, o kadar da büyütülecek bir şey yok.” diyerek. Çok mütevazı bir sahnede çalıp gitmişlerdi.

James Walsh’la birbirimizi takip ediyoruz Instagram’da. Fazlasıyla underrated bir tip. Starsaiolar’la TNK arasında da bir benzerlik kuruyoru. Kaderimiz de benzedi biraz. Onlar çok da üretmedi aslında, biz yine ara ara devam ettik.

Bir müzik grubunun gözünde İstanbul’dan Ankara’ya bakmak

Müzik piyasası bağlamında, Ankara-İstanbul arasındaki farklılıkları kendi aramızda çok konuşuruz. Sıradan dinleyiciler olarak baktığımızda “mekan yok, yeterli yatırım yok” diyoruz, e tabii belli tarihsel gerçeklikler de var ama iyileştirilebilir bir durum da söz konusu.

Uzun süredir İstanbul’dasınız. Kariyerine Ankara’da başlayıp İstanbul’da devam eden bir müzisyen olarak bu duruma sizin bakış açınız nedir?

Ankara’yı hem iyi tanıyan biri olarak hem de Ankara’ya uzaktan bakabilen biri olarak Ankara’nın ve Ankara sakinlerinin konfor alanından pek çıkmadığını söyleyebilirim. Ankara biraz daha garantici bir yer. Ankaralılar rutinlerinden, sürekli gittikleri mekândan ve müdavimliklerinden pek ödün vermiyorlar. Bunun şöyle de bir avantajı var, Ankaralı dinleyiciler bir yere gittiği zaman oranın tarzına, oradaki sanatçıya fazlasıyla saygı gösteriyor. Bu harika bir özellik. Fakat, dediğim gibi rutinlerinden de pek ödün vermiyorlar, maceraperest değiller. Ankara’da deneysel işlerin yapılabileceği bir mekân bile yok. Mesela İstanbul’daki Blind gibi bir yer Ankara’da olsa, orayı besleyebilirdi. Derdini anlatmak isteyen, yenilik arayan, indie gruplar için bir yer kalmadı. Neredeyse 15 yıldır yok zaten. IF ilk açıldığında öyle bir yerdi, amacı buydu ama IF’in bugün geldiği nokta, o an için popüler olan neyse onu ön plana çıkarmak. Hâl böyleyken de rutinlerinden ödün vermeyen Ankara seyircisi, şehirdeki birkaç mekâna gelen popüler isimleri dinlemekten öteye geçemiyor. Aslında Ankara bunun tam tersi durumdaydı. Kendi müziğini yapmaya çalışan gruplara şans veren mekânlar vardı. Bununla beraber de bu grupları dinlemeye can atan bir dinleyici kitlesi vardı. 2000’lerde bu yüzden çok grup çıkıyordu Ankara’dan. TNK kurulduğu zamanlarda, demolarımız düşerdi ve dinleyiciler, biz daha konser verecek durumda olmamamıza rağmen “Ne zaman konser vereceksiniz?” diye sorarlardı.

O zamanlar İstanbul’daki müzisyenler Ankara’daki bu müzik ortamını överlerdi. Şimdi tam tersi bir durumda. Sıradan, amacın kaliteli bir şeyler dinlemek değil de “eğlenmek” olduğu konserler-etkinlikler yapılıyor artık. Tabii bunun ekonomik sebepleri de var. Eskiden müzikal kaliteyi gözeten idealist mekânlar artık daha çok bilet ve içki satmanın derdinde.

Uzaktan baktığımda Ankara’nın müzik dünyasının/piyasasının durumu tam olarak bu. İstanbul da çok istisnai bir durumda tabii. Nüfus yoğunluğu diğer şehirlere göre kıyaslanmayacak durumda. Böyle bir popülasyon olunca da yatırımlar, organizasyonlar çok daha rahat gerçekleşiyor, mekanlar açılıyor.

Dünden bugüne TNK için dönüm noktaları

TNK, gençlik yıllarınızdan beri sürüklediğiniz bir hayal ve bir proje. TNK’yi bugünkü hâline getiren olumlu ya da olumsuz dönüm noktaları neler? Siz bu dönüm noktalarına nasıl bakıyorsunuz?

Saymaya başlıyorum o halde (gülüşmeler).

2002 yılında liseden mezun oldum. O yıl, yani ben üniversiteye hazırlanırken Sing Your Song adlı yarışma yapılmaya başladı Show TV’de. Daha önce öyle bir yarışma yapılmamıştı, Popstar bile daha yoktu yani. Liseyi yeni bitirmiş, “Şarkılarım, hayallerim var ama ne yapacağımı bilmiyorum.” diyen bir çocuk için mucizeviydi. Yarışmanın sponsorları çok iyiydi, jürisi çok iyiydi. Çok kaliteliydi. Şarkılarını yayınlamak, hayallerini gerçekleştirmek için uğraşan bir müzisyene gerçek şeyler vadediyordu. O zaman elimizde lisede kaydettiğimiz bir şarkı vardı. Metal türünde olmayan bir şarkı, bunun altını çiziyorum (gülüşmeler). Çünkü İngilizce sözlü birkaç metal parça kaydetmiştik lisede. O şarkıyı yolladım yarışmaya. Bir gün ders arasında bir numara aradı beni, “Ben Murat Tümer, gönderdiğiniz şarkıyı çok beğendik. 1800 şarkı arasından ilk 30’a kaldınız. Sizi İstanbul’a çağıracağız.” Açık söyleyeyim, ben ilk başta inanmadım. Derse geldim, sıra arkadaşım Onur’a “Beni işletiyor musunuz lan?” diye sordum. Başka bir şey gelmedi o an aklıma. Murat Tümer o zamanlar Mavi Sakal’ın davulcusu ve bir yapım şirketi var. Yarışmanın uygulayıcısı da o yapım şirketiymiş. Sonra tekrar aradım Murat Tümer’i, “Ben işletildiğimi düşündüğüm için pek inanmayan bir tavırla konuştum ama siz ciddi misiniz?” diye sordum. O da “Yok, gerçekten sizin şarkınız ilk 30’a kaldı, sizi bekliyoruz yarışmaya.” dedi.

Yarışmaya gittiğimiz zaman ben “Evet ya, buradayız, bu gerçekleşiyor.” hissini yakalayabildim ancak. Bir de biz yarışmadaki en küçük gruptuk, diğer katılımcıların hepsi bizden büyüktü. Biz o zaman reşit olmadığımız için veli izniyle katılabilmiştik yarışmaya. Yarışmanın sonunda da aynı sebeple bizi birinci yapamıyorlar ya da dereceye sokamıyorlardı. Bize “Genç Yetenek Özel Ödülü” verdiler o yüzden.

Hangi şarkıyla katılmıştınız yarışmaya?

Zamanı Geldi diye bir şarkı. Hiçbir albüme de girmedi daha sonra. O şarkının sadece bir kaydı var; o da Sing Your Song yarışmasının çıkardığı albümde. İlk 18’e kalan şarkılardan bir albüm yapmışlardı. Bu bir dönüm noktası.

Sonra, 2004 senesinde Fanta’nın yarışmasına katıldık. Yarışma 2003 yılında yapılmaya başlanmıştı ve o senenin birincisi Çilekeş’ti. Onlar da Ankaralılar. Şunu da anlatmadan geçmeyeyim: Limon Bar’da cuma günleri Manga, perşembe günleri Çilekeş, çarşamba günleri de Seksendört, salı günleri de Gece çalardı. Öyle bir mekândı. O yıllar böyleydi Ankara’nın durumu. Ben lise kıyafetimle gidip bir gün Çilekeş dinliyordum, bir gün Manga dinliyordum.  Hepsi de kendi şarkısını çalıyordu ve kendi kitleleri vardı.

2004 senesinde biz Fanta’nın yarışmasını kazandık. Jüride MFÖ, Candan Erçetin vardı.  Ödül olarak da bir EP çıkaracaktık. Bir sene sarktı o proje ve 2005’te ilk EP’miz çıktı. Bu ikinci bir dönüm noktası. Hem yarışmalarda ödüller almıştık, hem kendimizi ıspatlamıştık, özgüvenimiz artmıştı. Artık çocukluktan yetişkinliğe evrilen bir grup hâline gelmiştik.

Sonraki süreç, büyük bir plak şirketiyle anlaşıp bir albüm yapma hedefiyle geçti. Biraz tembeldik. Ankara’da yaşıyor olmanın da bir dezavantajı vardı. Bunlar bizi biraz geciktirdi. Üçüncü ve en önemli dönüm noktası tabii ki 2010 yılında albümümüz Söyle Ruhum’un çıkışı. O albümdeki bir şarkı da bir sonraki sene Aşk Tesadüfleri Sever adlı filmde kullanıldı. Hatta biz de filmdeki bir sahnede yer aldık. Bütün bunlar arka arkaya olduğu için hepsini beraber anlatıyorum. O zamanlar Facebook çok yaygındı. TNK’nin de bir Facebook profili vardı. Takipçi sayımız her gün artarak çoğalıyordu. Gruptakilerle çok şaşırıyorduk duruma. Sayfayı yenilediğimiz an 1000 takipçi falan artıyordu. “Evet meşhur oluyoruz galiba.”  dediğimizi hatırlıyorum. Ardından sokakta tanınmaya başladık. Sonra reklam teklifi geldi. Burger King’in reklamında oynadık. Işıltılı “rock yıldızı” hâlini yaşamaya başlamıştık. Öyle davranılıyordu çünkü, konuşulan bütçeler de bayağı artmıştı.

Şimdi sırada olumsuz bir dönüm noktası var. 2013 yılında Melankoli adlı albümümüz çıktı. Albüm çıktıktan hemen sonra da Gezi başladı. Gezi gibi bir olay yaşanıyorken, albümümüzü tanıtacak hâlimiz yoktu. Başka şeylerin savaşının verilmesi gerekiyordu o zamanlar. Birçok sanatçının, grubun albümü tanıtılamadı o zaman. Melankoli albümü için Ankara’da bir villa tutup garajını stüdyoya çevirmiştik. Hem villada konaklayıp hem de villanın garajında albümü kaydediyorduk. Beklentimiz çok yüksekti albümden. Aslında bir garaj albümü yapıp hayalimizi gerçekleştirdik ama işte dediğim gibi oldu.

Diskografide 2013 sonrasında bir boşluk var gibi gözüküyor. Fakat bunu kurduğunuz bağlamda değerlendirmemiştik hiçbir zaman.

Tüm ülke bir şeyle uğraşırken, bir albümü tanıtmak, o albümden bir şeyler beklemek de anlamsız oluyor. İnsanlar sosyal medya üzerinden yardımlaşırken, “Bizim de albümümüz çıktı, dinlemez misiniz?” diyemezdik. O yüzden sustuk ve albümden bir şey bekleyemedik. Albümden sonra gelen süreçteki durağanlığı çok kaldıramadım açıkçası. İstanbul’a taşınmıştım birçok şeye güvenerek. Maddi sıkıntılar da başladı. Ben de TNK için bir şey üretemez hâle geldim. Dışarıya çalışmak zorunda kaldım. Film müzikleri yaptım. Başka sanatçıların prodüksiyonunu yaptım, sürüklenip gittim. Sonra 2019’da daha önce yaptığımız şarkıları toparlayıp düzeltip Kanatlarımdan Tutma adlı albümü çıkardık. 2020 yılında da Manik Depresif adlı albümü çıkararak biz buradayız dedik. Ama 2013-2019 yılları arası kayıp TNK için. “Abi, TNK ne oldu yaa?” hissi o aradaki kayıp zaman yüzünden oluyor. Daha doğrusu 2013 yılındaki Melankoli albümününü tanıtamadığımız için oluyor. “2010’da vardı, 2020 yılında yok.” gibi düşünebiliyor insanlar.

TNK’nin büyük dönüm noktalarını anlattığımı düşünüyorum.

exlesex ve sonrası

Biraz da TNK’nin bugününden bahsetmek istiyoruz. Mayıs 2024’te çıkardığınız exlesex EP’si üzerine yeni şarkılar ya da yeni bir albüm gelecek mi?

TNK’de zaman içerisinde hep küçük değişiklikler oldu. Diğer yandan da gruptaki söz yazarı ve besteci benim. Bu nedenle her zaman bir grup gibi hareket etmiş olsak da bir lokomotif olarak ben hep yönlendirici durumda oluyorum. Bir şarkı ortaya çıkarken grubun diğer üyeleri kendi bölümleri üzerine çalışıyor, üretiyor ama şarkı son halini alırken kararları alan, şarkının hissini belirleyen ben oluyorum. Bu, teknik sebeplerle ortaya çıkan bir durum.

TNK’nin grup üyelerinde değişiklikler oldu. 2020 yılında bir değişiklik oldu mesela ondan sonra 2021-2022 yıllarında bir değişiklik daha oldu ve TNK şu anki hâlini haldı. Şu an Umut, Hakan ve Hüseyin var grupta. Sahne performansı olarak TNK’nin en iyi hâli, şu anki hâli. Bu nedenle çok mutluyum. Hepsi bireysel olarak kendi alanlarında çok iyi müzisyenler ve TNK için çok özverili davranıyorlar. Bu nedenle biraz üretken olduğumuz bir dönemdeyiz. Bunun benim için bir avantajı da şu; daha önce denemeye çekindiğim tarzdaki şarkıları rahatlıkla ortaya koyabiliyorum. Umut’la kafa kafaya verip bir şeyler çıkarabiliyoruz. Bir yandan prodüktörlük kariyerimiz de olduğu için şarkıların üzerine rahatlıkla gidebiliyoruz. Böyle bir imkan TNK için hiçbir zaman olmamıştı. 2024 bitmeden bir EP daha yayınlamak istiyoruz. exlesex’te olduğu gibi kendi içinde bir bütünlüğü olan ama daha farklı bir tarzda olmasına gayret edeceğim. Deneysellik ne kadar sürer onu da bilmiyorum ama bu konudaki hevesim bitene kadar yeni tarzlar deneyip sahnede çalmak istiyorum.

Aslında burada bir başka dönüm noktası daha ekleyebiliriz. 2023 yılında çıkardığımız Yok Çaresi teklisiyle beraber eski TNK’yi biraz kenarda dinlendirmek ve yeni TNK’yi ortaya çıkarmak istedim. İmaj konusunda da yenilikler var tabii. TNK v.2 gibi bir şeyin başlangıcı sayabiliriz.

TNK’nin derdi çok da değişmedi ama. Yeni melodiler, yeni fikirler arıyorum bir yandan ama o romantik doku hiç değişmedi. exlesex biraz rock’n roll bir EP bunu da kabul ediyorum.

Ruhen çok uzak bir yerde de değil gibi.

Bence de… Mesela exlesex’te yer alan Kara Leke adlı şarkıda çok başka şeyler denedim. Stili çok farklıydı bence ama dinleyenlerden “Eski TNK geri mi geliyor acaba?” gibi tepkiler de aldım. Çok şaşırtıcıydı. Sonra şunun farkına vardım; stil çok değişik olabiliyor, şarkının üstünde bambaşka bir kıyafet olabiliyor ama insanlar o içerdeki duyguyu hala hissediyorlar. 


Comments


bottom of page