Sevgili arkadaşımız Doğukan, 16 Kasım’da Ankara’daydı. Yine müzik piyasası üstüne sohbet ediyorduk. Biz Ankara’dan, o da tutkunu olduğumuz seslerin kalbi Kadıköy’den haberler paylaşıyordu. Tayfun Polat ile Hakan Tamar’ın yeni bir radyo kuracağından, başlangıç etkinliğinin de tam da o gün gerçekleştirildiğinden bahsetti. Adı, Radyo Modart.
Sonraki gün Modart’ı hemen dinlemeye koyulduk. Çok sevdiğimiz, az bilindiği için üzüldüğümüz harika isimlerin seslerini duymanın şaşkınlığını ve sadece bir günde bile, birçok yeni parça keşfetmenin keyfini yaşıyorduk. Kendi alanlarında duayen iki ismin, müzik endüstrisinin çetrefilli mevzuları içinde, bu kadar nahif ve kaliteli bir iş ortaya koymasından çok etkilendik. Bir hafta sonunda –tıpkı çocukluğumuzdaki Dream TV, Roll gibi– bizde iz bırakacak önemli bir referansla karşılaştığımıza emindik.
Modart’ın ortaya çıkış sürecine, nasıl çalıştığına ve gelecek planlarına dair sorularımız vardı. Kendilerine ulaştık. Datça (Tayfun Polat) - Kadıköy (Hakan Tamar) ve Ankara (not the news) üçgeninde çevrimiçi bir görüşme gerçekleştirdik ve aldığımız cevaplar, Modart’a dair etkilendiğimiz ne varsa, bunun sadece buzdağının görünen yüzü olduğunu gösteriyordu.
Ülke müzik tarihi bakımından önemli bir dönemden geçilirken; Tayfun Polat ve Hakan Tamar arşivlerini birleştiriyor ve dönemi kayıt altına alıyor. Bugüne kadarki birikimlerini sadece radyo formatında değil, sahaya da taşıyarak hakiki bir etki yaratmanın peşine düşüyor. Modart’ın global bir radyo olmasını, burda üretilen müziğe dair global bir referans olmasını hedefliyor.
Polat ve Tamar, yayıncı-organizatör kimliklerinin ve taşıdıkları sorumluluğun hakkını sonuna kadar vermeye hazırlanıyor. Bize düşen ise Modart’ı dinlemek ve daha çok dinleyiciye ulaşmasını sağlamak. Kendilerine Modart için teşekkür ederiz.
Keyifli okumalar!
📸: Deniz Bankal
“Dünya küçük, Kadife Sokak daha da küçük.”
Farkında olarak ya da olmayarak seneler boyunca yaptığınız yayınlardan, ortaya koyduğunuz işlerden beslendik. Tayfun Polat’ı ve Hakan Tamar’ı ayrı ayrı tanıyoruz. Fakat arkadaşlığınıza dair bir fikrimiz yok. Nasıl tanıştınız ve Radyo Modart’a uzanan süreç nasıl gelişti?
Tayfun Polat (TP): Aynı yerlerde takılmaya başladık 2000'lerden itibaren. 90'larda da takılıyormuşuz ama teğet geçmişiz herhalde birbirimizi. 2000'lerin başında tanıştık ama arkadaşlığımız esas olarak Roxy Müzik Günleri'nde temellendi diyebiliriz. İkimiz de jüri üyesiydik.
Hakan Tamar (HT): Evet bir kırılma noktası oldu Roxy Müzik Günleri’nde.
TP: Çok iyi hatırlıyorum, bir birahanede tanıştık. Galatasaray-Fenerbahçe maçı seyrediyorduk. Bir ortak arkadaşımızla sizin masaya oturduk. Öyle tanıştık yani. Ben Beşiktaşlıyım, Hakan da Fenerli. Bir de öyle bir durum var.
O dönem birlikte işler yapıyor muydunuz?
TP: Aslında yok gibi değil mi Hakan? Ben kargART'ın başına geçtikten sonra, orada konserler yapmaya başladıkça gelişti her şey aslında. Roxy öncesinde orada başladı muhabbetimiz. Hakanlar –Gaye Su Akyol, Bora Şimşek, Can Tan– da öncesinde benzer denemeler yapmışlardı. Karşıda Kemancı’da, Kadıköy'de Gram’da. Ortak yerlerde dolaşıyorduk aslında. İlgi alanlarımız da ortaktı ve muhabbet bunların üstüne gelişmeye başladı.
HT: Aynı sokaktaydık sonuç itibarıyla. Bizim de bir iki denememiz oldu tabii ama kargART boyutunda değildi. Çeşitli etkenlerden dolayı uzun soluklu da olmadı. Fakat önce Gram (eski Trip'in üst katında), bir dönem Dunia, bir dönem sokağın sonundaki Karin’de bir takım denemelerimiz oldu. Tayfun’un bahsettiği gibi Kemancı'nın tekrar hayat bulmasıyla ilgili bir süreç yaşadık. Hatta biz de tabii ki kargART’ta Seni Görmem İmkansız ve Toz ve Toz olarak konser yaptık. Kadıköy küçük. Kadife Sokak daha da küçük. Her iki yakada da yaşadığım için yadsıyamayacağım çok önemli bir Peyote dönemi de var. Zaten yerli müzikle, yeraltı müziğiyle ilgili zikredilebilecek iki önemli sahne Peyote ve kargART. Bu müziklerle ilgilenince, denk gelmemek ya da bir hukuk kurmamak olasılık dâhilinde değil.
Kara gözüküyor: Datça-İstanbul arasında o kritik telefon görüşmesi
Radyo Modart için nasıl bir araya geldiniz? O ilk kıvılcım nasıl yandı?
HT: Modart, birkaç yıllık geçmişe sahip aslında. Benim mesleğim radyoculuk. Ülkenin ilk jenerasyon radyocularındanım. Böyle grupların yer aldığı programlar yapıyorum. Plak şirketim üstünden böyle grupların albümlerini/single’larını yayınlıyorum. Konserler yapıyorum. Radyo birleştirici özelliğe sahip ve bu konudaki en büyük yapılardan biri. Öncesinde de denemelerimiz var tabii ki. radiofil diye bir internet radyosu kurmuştuk evde. Yine çok kıymetli radyocu arkadaşım Mete Avunduk’un Standart FM'inde de yıllarca, neredeyse her gün, program yaptım. Elbette hâlihazırda Radyo Eksen'de program yapıyorum. 8 - 9 seneyi doldurmak üzereyiz. “Neden mesleğimle yaşayamıyorum?” dedim. Üstüne ne yapabilirim diye düşündüm. “Ülkede bu konuda en güçlü, en fazla maddi güce sahip kim var? Ben bu adamın karşısına çıkacağım,” dedim. O adamla birlikte çalışan eski bir arkadaşımı aradım. Görüştük ve neticede kendi radyomuzu bağımsız bir şekilde yapma fikri ağır bastı doğal olarak. Ondan sonra da Radyo Modart süreci başladı. Elbette yaşamak için yaptığımız diğer şeyler sebebiyle ana gündemimizde her an yer almadı Radyo Modart. Fakat süreç içinde mevzu ilerledi ve format değiştirerek şu anda bildiğiniz hâle ulaştı.
Radyo fikri bünyemize iyice yerleştiğinde, ilk aradığım kişi tabii ki Tayfun oldu. Bir kulağına su kaçırmıştım zaten Tayfun'un. Ne zaman konuşmuştuk, bir sene mi oluyor Tayfun?
TP: 2 - 3 sene olmuştur. Bir fikir olarak vardı o zamanlar ve sanırım sen de bir program yapsan, gibi bir şeyler demiştin. Ben de bakarız, diye geçiştirdim açıkçası.
HT: Aynen. Böyle fikirler çok konuşulur, az yapılır zaten. Her zamanki gibi…
TP: Fakat bu sene meğer kara gözükmüş. Ben Datça’dayım. Hakan kalktı buraya geldi. Heyecanla üçüncü kez konuştuk ve ben yine reddettim (Gülüşmeler). Başka şeyler yapmak istiyordum. Fakat bir boşluk vardı. Kitabın devamını getiremiyordum. Bir sıkışma yaşıyordum. Bir sürü başka hayat gailesiyle de ilgili… Eşim çok büyük bir destekçimdir. O da ısrarla hep bana "En iyi bildiğin işi yapmaya devam etmelisin," diyordu. Hâlâ da diyor. Hakan gittikten sonra bunun tam olarak ve büyük keyifle yapabileceğim bir iş olduğu dank etti, diyebilirim. Hakan'ı aradım ben de sonuç olarak.
HT: Bir dönüm noktası zaten bu telefon. Çok iyi hatırlıyorum. Datça'da buluşmamızdan takribi olarak 5 gün sonrası gibi bir şey. Tayfun direkt olarak "Buluştuğumuzdan beri seni düşünüyorum, radyoyu düşünüyorum," diyerek başladı.
TP: Öyle programcı falan olmak istemiyorum. Her şeyiyle işin içine girmek istiyorum, diye geri döndüm bu sefer Hakan'a. Haziran ayından beri de bayağı yoğun bir şekilde mesai yapıyoruz.
HT: Daha ne isteyebilirim ki? Böyle bir meslektaş, buna hayatını vermiş bir insan, bu yolun yolcusu… Çok gururlandım. Hayatımın en harika günlerinden biriydi. O telefonu kapattıktan sonra hemen ben de eşim Özge'ye ve diğerlerine beraber çalışacağımızı anlattım. Ufak bir planlama bile yaptık buna dair ve başladı serüven.
Neden dijital radyo? Neden şimdi?
Alternatif, yerli müziğin sesini duyurma niyeti podcast ya da Youtube’da video serisiyle de gerçekleştirilebilirdi sanki. Neden radyo? Hatta neden dijital radyo?
HT: Bu ülkede havadan yayın yapmak… Keşke ama mümkün değil. Pek çok prosedürü var ve frekans yok. Zaten çok sağlam yatırım gerektiren bir durum. Daha önceki tecrübelerden de yola çıkarak bunun dijitalde olmasına karar verdik. Günümüz teknolojisinde her şey buna son derece müsait. Nerede olduğun da hiç önemli değil bu arada. Dolayısıyla o tarafa kırdık direksiyonu.
Yarın öbür gün bir olasılık ortaya çıkar. Güzel bir abimiz "Ya bu çok güzel, içeriği ve duruşu açısından geleceğe model olabilecek bir radyo. Bunu havaya taşıyalım," derse, neden olmasın? Çünkü hava yayınında herkese şans vermiş oluyorsunuz. FM bandını düşünecek olursanız İstanbul gibi bir metropolde çölde vaha gibi bir şey sonuçta. Bu yüzden Modart sonrasında Radyo Eksen'de de programımı sürdürmek için girişimde bulundum. Bu olumlu karşılandı. Orada da önemli bir hikâye var.
Bir yandan da kökünden geldiğim için radyo patronu denen şeyi, o taraftaki zihniyeti de çok iyi biliyorum ve zaten 2000'lerin başında ana akım radyodan tamamen uzaklaşmayı seçtim, öyle devam ettim kariyerime.
Zaten içinde bulunduğunuz bir yol aslında.
HT: Aynen öyle! Radyoculuk otuz küsur senelik mesleğim. Şimdi bunu neden 2010'da yapmadınız, 2000'de yapmadınız, daha önce yapmadınız? Yapamazdık. Çünkü bu çocuklar yoktu. Bu müzikler yoktu. Bu işin gelişebilir, yapılabilir hâle gelmesi gerekiyordu. Şu anda bunun tam zamanı ve olması gereken zamanda oluyor. Bizimki de bu şekilde bir yolculuk oldu ve şimdi gerçekleşiyor. Mevzuların o kadar fazla dinamikle alakası var ki. Teknolojinin geldiği nokta, hayat zorlukları, her şey… Bu sadece Türkiye ile alakalı da değil. Global olarak da pek çok olumsuz durum söz konusu bizi etkileyen.
Yayın çok önemli bir şey. Ben müzik televizyonlarında program yaparken de öyle kördü ki mevzu. Anadolu'da çok yaygın o programları kaydedenler, dinleyenler… Hayatına dokunabildiğimiz insanlar var. Bunun ne kadar kıymetli olduğunu tartışmamalıyız zaten hiçbir şekilde. Radyo keza böyle bir şey ve günümüzde pek de o kadar dijital-hava ayrımı yapmamak gerekiyor bir yandan. Fakat tabii ki havanın etkisi yadsınamaz hiçbir şekilde. Oraya gelene kadar bunu dijitalde yapacağız. Bunu yapabilir miyiz? Hiçbir şekilde kestiremiyorum ama bu problem değil. Biz yapacağımız şeyi güzel bir şekilde yaptığımız takdirde; bunda süreklilik, tutarlılık ve gelişim gösterdiğimiz takdirde pek çok güzel insana temas edeceğiz. Buradaki en kritik şey, güzel müziğin güzel insanları bir araya getirmesi. Tabii biraz gerillavari olacak. İnsandan insana yayılacak. Bu tarz referansların olması çok güzel bir şey bence zaten. Sosyal medyada ya da işte dijitalde dönen birtakım oyunlar var. Biz de iyi oynamalıyız. Her zaman bir şans faktörü olsa da en azından bize düşeni yapmalıyız. Zaten dijital radyoyu havadaki yayın ciddiyetinde yapmayı amaçlıyoruz. Şu ana kadar ki zihniyet bu ve her zaman da baki kalacak.
24 saat kesintisiz yerli müzik! Nasıl olur?
TP: Şöyle bir şey ekleyebilirim. 2011'de Açık Radyo’ya bir program önerisinde bulundum. Adı “yerli”. İlk başta, "Ana Akımın Dışında Kalanlar" diye bir program yapmak istiyorum dedim. "Bir yayın dönemi 6 ay sürüyor. 26 hafta boyunca ne çalabilirsin ki?" dediler. Açık Radyo gibi bir yer bile olan bitenin farkında değildi. Modart’ta bir hafta oldu yayını başlatalı. 24 saat kesintisiz yerli müzik çalacağız, diyoruz. "Nasıl çalabilirsiniz? O kadar yok ki bir şey," diyorlar. Şu an yüklediğimiz arşivde, hiç dokunmasak 6 ay boyunca çalacak müzik var. Kimse bu çokluğun farkında değil. Evet 2011'den farklı olarak, özellikle pandemiden sonra insanların evine kapanık üretime geçmesiyle birlikte, sahne zayıfladı belki ama üretim muazzam bu boyuta ulaştı. Yetişemiyoruz zaten. Fakat şu temas çok önemli: Yerli, 8 - 8,5 yıl sürdü. Orada en büyük desteği müzisyenlerden gördüm. Çünkü hiç kimse onları çalmıyordu. O program sürerken, yıllar içerisinde muadilleri çıkmaya başladı farklı platformlarda ama bir saatlik programlar olarak.
Bir şey daha söylemek istiyorum. Son yıllarda beni heyecanlandıran neredeyse bütün müzikler Avustralya’dan çıkıyor. Bu konuyu özellikle çalıştım. Avustralya hükümetinin desteklediği, bizim TRT3 gibi düşünün, bir ulusal radyoda tamamen bağımsız, yerli müzisyenler çalıyor. Bunun bir web sitesi var: unearthed. MySpace gibi bir platform düşünün. Müzisyenler demolarını oraya yüklüyorlar. Kendi profil sayfaları var. Her hafta oylama yapılıyor. Radyo kanalına her hafta 10 tane şarkı seçiliyor. Aklınıza gelebilecek bütün türlerde… Yani Avustralya müziği, devlet desteğiyle ve esas olarak ulusal kanalda yayın yapan bir radyonun etkisiyle bu hâle geldi. Biz bunu yapabilir miyiz? Hayır! Biz küçücük, daha yeni emeklemeye başlamış bir radyoyuz. Fakat bu çocukların müziklerini çalacak başka hiçbir yer yok.
İşin bir diğer boyutu da şu; böyle bir arşiv de kimsede yok! Hakan'la biz güçlerimizi birleştirdik derken aslında arşivlerimizi birleştirmiş olduk. Zaten yıllardır kayıt kayıt altına alıyoruz çıkan bu müzikleri. Radyo başlarken ne çalacağımızı gayet iyi biliyorduk. Yüklemeye başladık ve zaten gerisi çok kolay geldi.
Radyo Modart şu an nasıl çalışıyor? Modart’ı dinlerken playlist’ler oluşturulduğunu ve bu listelerin sırayla çaldığını düşünüyoruz. Bazı şarkıların tekrar ettiğini fark ediyoruz. Bunun nedenini ve radyonun şu anda nasıl çalıştığını sorduğumuzda ise teknik bir açıklamayla karşılaşıyoruz. Radyo Modart, şu anda test yayınında. Bir otomasyon programı üstünden tek bir playlist dönüyor. Arkasında seneler süren bir arşiv çalışması var. Bire bir olmamakla birlikte CHR (Contemporary Hit Radio) denen hit radyosu mantığını işletiyorlar. Şarkıların, belirli zaman dilimlerinde tekrar eden, kategorileri var. Mesela öne çıkarılması istenen şarkılar, A kategorisinde. Buna benzer kategoriler yaratıyorlar. Bu kategorileri arka arkaya sıralayarak bir Clock formülü oluşturuyorlar. Clock, günün 24 saatini kapsıyor ve bu sürede bazı şarkıları tekrar dinlemiş oluyoruz. A kategorisindeki bir şarkı, hit radyosunda iki buçuk saatte bir tekrar ederken Radyo Modart’ta 6-7 saatte bir tekrar ediyor. Hakan Tamar’a göre bu bir avantaj. Çünkü ellerindeki ham madde, pek çok insan için zaten yeni müzik. Bunca şey burunlarının dibinde cereyan ederken insanların önüne –zaten onlar için Shazam’lanır nitelikte olan– şarkıları tekrar tekrar düşürmek, önemli bir fırsat. Gün içinde o şarkıları tekrar tekrar dinlemek çok keyifli. Hatta hemen şimdi, bu şekilde keşfettiğimiz bir şarkıyı önermek isteriz. |
Programlar eklenecek, yeni modlar açılacak.
Önünüzde nasıl bir iş programı var? Bizi neler bekliyor.
HT: Aylardır test yayındayız. Şimdi dinleyicilerimizi test ettiğimiz bir evreye geçtik. Buna sadece bir müzik kutusu olarak yaklaşmak da mümkün. “Radyo dediler, ne yaptılar? 1.000 tane şarkı koymuşlar, arada Jingle giriyor. Eee?”... Bu sadece başlangıç. Bu çocuğun emeklemesi lazım. Ondan sonra ayağa kalkacak. Ayağa kalktıktan sonra da ister sıçrar ister koşar. Biz de boş durmuyoruz. Bütün budamaları, bu konunun daha nasıl gelişebileceğini kendi aramızda konuşuyoruz. Denemeler yapıyoruz. Bunlara şahit olacaksınız zaten.
Güzel bir gece akışı planımız var. Bütün ham maddesi hazır bir şekilde bekliyor. Nihai bir toplantı neticesinde harekete geçeceğiz bununla ilgili olarak. Yani bir anda iki tane radyoyla karşılaşacaksınız. Dr. Jekyll and Mr. Hyde gibi.
TP: Dark side'ımızı göstereceğiz yani.
HT: Aynen öyle! Üstüne değişik saatlerde, hayatın ritmine bağlı olarak değişik kuşaklara denk geleceksiniz. Sonra programlar başlayacak. Radyoda insanlar konuşacak. Hepimizin konuşması ve bu kültürün aktarılması lazım. İnanın bana daha şimdiden çok güzel program teklifleri var. Bu programların hepsi sadece yerli müzikle ilgili de değil. Zaten yerli müziğin ham maddesini veriyoruz. Modart’ın global bir radyo olmasını, burda üretilen müziğe dair global bir referans olmasını istiyoruz. Oyun alanını sadece burası olarak düşünmüyoruz.
İşin bir de şöyle bir tarafı var: Pek çok güzel şarkı üretiliyor ülkede ama bu güzel şarkılara hiçbir radyo yer vermiyor. Bu gruplar konserler yapıyor. Bilet kesiyor. Bin tane bilet kesiyor. Fakat bir tane Büyük Ev Ablukada şarkısı çalmıyor bir yerde. Belki bizim radyomuz 3-4 sene sonrasında havada yayın yapan yakın zihniyette bir oluşumu etkileyebilir. Onlar daha ana akım şeyler çalarlar havada oldukları için ve arşivleri gereği ama bu da bir şeydir. Biz zaten o zamana kadar bu hikâyeyi son derece geliştirmiş olacağız.
Modart, şu anki müzik kutusu şeklinden çıkacak zaten. Hemen bir tanesini gece yayınlarında doğuracak. Arkasından belki de değişik alanlarda müzikler içeren kardeşleri takip edecek. Bir portala dönüşecek. Çok fazla olasılık var önümüzde. Çünkü çok güzel bir arşiv var. Bizi en çok heyecanlandıran şey, arşivleri birleştirdikten sonra bunların birlikte dönmesine şahitlik etmek. İnanılmaz bir hazine var burada. Ne mutlu ki böyle bir süper arkadaşlarımız böyle güzel müzikler yapmışlar. Onların müzikleri zaten bu radyonun ham maddesi ve radyoyu oluşturan onlar aslında. Biz bunları sadece birleştiriyoruz. Tayfun, bir müzikolog zihniyetinde çalışıyor. Ondaki arşiv zaten inanılmaz. Her müziğe yetişmek mümkün değil ama Tayfun açıkları öyle bir kapattı ki; her şey birleşince ortaya gerçekten çok acayip bir şey çıktı. Ülke müzik tarihi açısından da bu hareketin çok önemli olduğunu düşünüyorum. Bayağı önemli bir kamusal hizmet veriyoruz şu anda.
Sahada olmak, Modart için işleri daha da hızlandıracak.
TP: Sahada da olmak istiyoruz. Ben konser organizasyonundan gelme birisiyim. Hakan da, radyoculuğun yanında, Bu etkiyi/dalgayı biraz da böyle güçlendirebileceğimizi düşünüyoruz. Başka bir sürü şey de yapmak istiyoruz. Dediniz ya… Youtube kanalı da olabilir, podcast serisi olabilir.
HT: Aslında bizim bir yerimiz var Moda'da. Arkadaşlarımızdan biri atölyesini dönüştürdü geçtiğimiz yıl. Giriş katı radyo cafe, alt katı da şu an izolasyonlu ve bütün teknik altyapısı tamamlanmış vaziyette. Bizim merkezimiz olacak bir yer. Çok merkezi ve şık bir yerde. Bu, yurt dışında pop-up radio dedikleri gibi bir şey oluyor. Bir yaşam alanı aynı zamanda. Öte yandan küçük çaplı da olsa bir performans ve sergi alanı gibi. Bir sürü operasyonu zaten o merkeze taşımayı amaçlıyoruz. Bunun için tabii bir döngüye ulaşmamız ve neticede birtakım aletleri satın almamız gibi şeyler gerekiyor.
Alanda olmak diyoruz ya; tabii ki bizim yaptığımız birtakım dinletiler, konserler mevzuyu çok ivmelendirecek. Alanda olunca mevzunun ne kadar hızlandığına hayatımız boyunca şahitlik etmiş insanlarız. Bu konuda ayrı ayrı çok tecrübeliyiz. Çok büyük alanlar, zaten bizim sosyal ağımız içinde. O merkeze geçme hikâyesi, çok şeyi değiştirecek. Podcast'ler, görüntülü kayıtlar… Teker teker hepsini gerçekleştirmeyi ümit ediyoruz.
TP: Bunun çok uzak olduğunu da düşünmüyorum. Bu, bu kadar kısa sürede olacak bir iş değil. Bunun farkındayız. Yaptığımız şeyin fark edilmesi biraz uzun sürecek. İnsanlar 24 saat kesintisiz yeni ve yerli müzik çalacak bir kanalın nasıl olacağını anlamıyorlar. Üretim hacmini bilen kişiler olarak, bunu bugüne kadar kimsenin yapmaması tuhaf geliyor aslına bakarsanız.
Web sitemizde şu anda sadece bir player ve bir manifesto var. Fakat o web sitesini tasarlarken bile orayı bir portal olarak düşündük. Orada etkinlik haberleri, albüm değerlendirmeleri falan olacak. Bunların hepsinin alt yapısını kurduk. Diğerlerinin hepsi bunun üzerine eklenecek. Aylardır dinliyoruz ve inanamıyoruz ortaya çıkan şeye.
Örümcek ağının ortasında duruyormuşuz gibi. Bir yerde bir şey kıpraşınca senelerin birikimi olduğu için daha kolay fark ediyoruz belki de. Yine de yetişemiyoruz bu üretime. Dün biriyle Spotify'ı kullanmakla ilgili konuşuyorduk. Algoritma sana hizmet etmeli, sen onun verdiğini almamalısın diye. Ben sadece 3000 küsür tane yerli grup takip ediyorum Spotify'da. Onların yaptığı her şey anında önüme düşüyor zaten benim. Bununla da alakası var biraz.
Sahne, önümüzdeki dönemin belirleyicisi olacak.
Son olarak, geçmiş on yıllarla da kıyasladığınızda, alternatif sahnenin bugününü nasıl değerlendiriyorsunuz?
TP: Bu işlere 80'lerin sonundan itibaren bulaştım. 90'larda organizasyon yapmaya başladım. Radyo programı da yaptım ama yabancı müzik çalıyorduk. 2000'lerin ortasında da çok büyük bir hareketin gelmekte olduğunu, bunu kimsenin arşivlemediğini, literatür eksikliği olduğu için bu işlerle ilgilenenlerin de geçmişi kataloglamaya çalıştığını ve kimsenin o an olmakta olan şeyin farkında olmadığını fark edip 2006- 2007 gibi kendi kendime görev edindim; var olan müzikleri arşivlemeye başladım. Sonrasında kargART’la buluşmamız neticesinde o sahnenin bir parçası hâline gelen bir konser salonu inşa ettik.
90'larda bir şey kaydetmek imkânsız gibi bir şeydi zaten. 2000'lerin başları da biraz öyle ama şimdi bu dijital ortamda, evde kurulmuş DAW stüdyolarda ve hiçbir aracı olmadan işlerinizi yükleyebildiğiniz bir ortamda, bu işin gideceği yer konusunda şunu söyleyebilirim: Esas sorun bu üretim fazlalığı içerisinde güzel işleri bulmak. “Algoritma Pop'u” diyorum ben buna. O kadar aynı şeyler yapılıyor ki şimdi. Özellikle Spotify'ın domine ettiği bu pazarda, aynı olmak zorunda olan şarkılar üretiliyor. Buradan bir şey çıkmayacak. Çok büyük bir hareket olduğunu, ciddi ve kaliteli üretim olduğunu söylüyoruz ama bunun belki 50 - 100 misli de çöp üretiliyor bir taraftan. Mevzu, şarkının bir televizyona satılması ya da filmde kullanılmasıyla falan değil; sahnenin güçlenmesiyle ilerleyecek. Arkadaşlarımız evde mükemmel şeyler kaydediyor ama bunu sahneye taşıyabilecek mi? Gerçekten çalabiliyor mu bunu o insan? Onu bilmiyoruz. Bence belirleyici olan sahne olacak her zaman için. Bu, özellikle 2020'lerde daha büyük bir önem kazandı. Hele ki pandemide her yer kapandıktan sonra. Hakan?
HT: Sahnenin ben de çok önemli olduğunu düşünüyorum. Er meydanı gibi bir şey bu zaten. Birebir iletişim kurduğun, aktardığın ve sana aktarılan durumların olduğu bir yer. Alanda olmanın, durumları ne kadar hızlandırdığını zaten deneyimliyoruz. Özellikle son 5-6 senedir çok fazla alandayım ve bunun işleri ne derece etkilediğine zaten birebir şahitlik ediyorum. Radyo, bir yayın organı. Yani çok önemli bir silah. Plak şirketi, önemli bir silah. Buna istediğin konserleri yapabileceğin –orta standartların üzerinde ve bu arkadaşlara yurt dışından gelenlerle eşit şartları verdiğin– bir mekân eklendiği zaman, zaten onlar çok güzel bir şekilde o formaları terletiyorlar ve o sahnenin hakkını veriyorlar. Pek çok açıdan üretimlerini de tetikliyor bu. Dolayısıyla bu harekete eklenmesi gereken şey, kesinlikle ve kesinlikle sahne. Tabii ki günümüz şartlarını düşünerek bazı planlamalar yapmak da gerekiyor. Şu anda bu sahne var mı? Kafamızı sokabildiğimiz birtakım sahneler var. kargART gibi bir yer var mesela ama düşünsenize bir de bütün bu arkadaşların o sahnelere çıkabildiğini ve eşit şartlarda çalabildiklerini.
Bu çocukların ne kadar iyi olduğunu, zamanın belgesi olarak mıh gibi oraya çakmamız gerekiyor
HT: Biz ne yapmalıyız? Zaten yayıncıyız. Bunun daha iyi belgelenmesini sağlamalıyız. Çünkü bütün olumsuz şartlara rağmen bu çocukların ne kadar iyi veya uluslararası seviyede olduğunu oraya gelen 50 - 100 kişi deneyimleyebiliyor. Bunun iyi bir şekilde belgelenmesi, orada olamayanlara aktarılması gerekiyor. Bunları bu zamanın belgesi olarak mıh gibi oraya çakmamız gerekiyor. 2025 yılında pek çok yerde Radyo Modart'a denk geleceksiniz. İstanbul dışına da taşımak istediğimiz bir şey bu.
Bir yandan kendime şeyi de soruyorum: 2024 yılında radyo… Çok mu romantiğiz? Öyle olduğunu düşünmüyorum ve radyonun bu etkisinden, meslekten gelen biri de olarak, bir haz duyuyorum. Hani bir konserin, bir albümün reklamı olsun, bahsedilsin, çalınsın, paylaşılsın... Bu konulardan haberdar olmayan ama belki de çok yetenekli pek çok genç arkadaşımız radyodan etkilenecek. Çünkü taklitle başlıyor her şey. Sound'u, müziği, melodileri taklit etmeye çalışacak… Bunların hepsi misyon ve bu anlattıklarımızın hepsi bu misyonun parçaları. Fakat sahne, er meydanı. Yani çok önemli.
TP: Benim kişisel motivasyonumla ve Hakan'ın senelerdir söylediği şeye sonradan nasıl tav olduğumla ilgili duygusal bir kapanış yapabilirim. 54 yaşındayız ikimiz de. Çok da fazla zamanımızda kalmadı ve bu şeyi aktarmamız lazım açıkçası. Bizden çıkması lazım. Ben ne yapacağım bu kadar arşivi? Tamam Spotify listeleri yapıyorum, belki bir kitap daha yazacağım, falan filan… Bir de kayıtlar var elimizde. Bunları paylaşmamız lazım. Nereye götüreceğiz bu kadar bilgiyi? Dolayısıyla böyle son bir imza gibi de bakıyorum ben mevzuya. O son, şu anda başlıyor bu arada (Gülüşmeler). Kalan zamanımda çok eğlenerek bir şeyler yapabileceğimizi düşünüyorum.
Commenti