“Filmler asla unutmadığımız rüyalardır.”
Annesinin bu sözüyle sinema salonuna girmeye ikna olan Sammy, perdede seyrettiği The Greatest Show on Earth filmindeki tren kazası sahnesini asla unutamaz. Steven Spielberg’ün otobiyografik ögeler taşıyan yeni filmi The Fabelmans, usta yönetmenin sinemayla nasıl tanıştığına ve sanat hayatını da etkileyen kişisel travmasına odaklanıyor. The Fabelmans ile bugüne dek Spielberg’ün filmografisinde sıklıkla yer verdiği dağılmış ailelerin, sorunlu babaların ardındaki nedenleri daha iyi anlıyoruz.
Aslında filmi buraya yazarken çıkış noktasının Aftersun’a ne kadar benzediğini fark ediyorum. Aftersun’da Sophie polaroid fotoğraf makinesiyle çektiği karelerden yola çıkarak babasını hatırlamaya çalışırken, The Fabelmans’da Sammy, 8 mm kamerasıyla çektiği kayıtları annesini gördüğü gibi değil, hatırlamak istediği gibi kurgular. İşte burada da The Fabelmans’ı diğer birçok otobiyografik filmden ayıran bir özeleştiri görürüz. Çünkü Sammy filmler sayesinde insanların duygularına yön verebileceğinin, gerçeklik algısını manipüle edebileceğinin farkına varır. Sanat hayatı boyunca çeşitli kurgu oyunlarıyla seyircinin duygu reflekslerini yönlendirmekte başarılı olmuş ‘Spiel’berg’ü, masalsı bir anlatıyla sorguluyor Sammy ‘Fabel’man.
"Bana senin filmci olmak istediğini söylediler. Neden, niye? Bu iş seni paramparça eder!"
Finalinde cameo olarak karşımıza çıkan David Lynch’in Sammy’e uyarısını doğrular şekilde; film boyunca sinema, Sammy’i heyecanlandıran, ürküten kimi zaman hayal kırıklığına uğratan, sürekli biçim ve anlam değiştiren bir kavram olarak çiziliyor.
Spielberg de John Ford’un tavsiyesini dikkate alarak son andaki kamera hareketiyle ufuk çizgisini aşağıya çekiyor ve size bu hafta sonu sinemada izleyebileceğiniz şahane bir film sunuyor.
✍🏼: @gultekinogz
📸: the atlantic
Comments