Kayıtsız ile geçtiğimiz aylarda Pelerin adlı şarkıları için hazırladıkları reels videosunun önümüze çıkmasıyla tanıştık. Çok keyifli bu animasyon, hem grubun bugüne kadar yaptıklarından bahsediyor hem Pelerin’in çıkışını müjdeliyor; hem de bir sonraki teklileri Ufuk Beni Takip Etti için minik ipuçları veriyordu. Sonrasında Spotify hesaplarına gidip şarkıları arasında gezinirken, nasıl bir araya geldiklerinden tutun da şarkı yazım süreçlerine dair birçok soru için hazırlık yapmaya başlamıştık bile. Menajerleri Doğukan ile iletişime geçip görüşmek istediğimizi söylediğimizde ne onlar ne de biz bu kadar eğleneceğimizin farkındaydık. Muhteşem beş genç müzisyenle tanıştık. Kendi evimizde yeni ve çok iyi arkadaşlar edindik. Maalesef sadece Melih ile bire bir tanışamadık. Onunla da eminiz ki ilk konserde görüşeceğiz!
Onlarla hayat ve müzik üstüne konuşmak çok keyifli!
Kayıtsız, üretimlerini Ankara’da sürdüren genç ve bağımsız bir grup. Art-rock, fusion, shoegaze ve punk gibi türlerden aldıkları ilhamla kendi özgün tarzlarını koyuyorlar ortaya. Onların da tabiriyle, dillendirmesi zor konuları kendilerine has muzip tavırlarıyla besteliyorlar. Soldan sağa: Melih Ege (Davul) , Ramazan İbrahim Druan (Elektrik gitar), Hakan Tokur (Vokal) ve İlhan Yenice (Bas gitar). 📸: Bahadır Duman
Önce ve sonrasıyla Kayıtsız!
Kayıtsız’ın mevcut kadrosunun bir araya gelişi, 2022 yılının sonlarına denk geliyor. Hikâye, Hakan ve İlhan’ın üniversite yıllarında tanışmalarıyla başlıyor. Mezun olmalarından bir süre sonra yolları Ramazan ve Doğukan ile kesişiyor. Yıldızlar hizaya geldiğinde ise gruba son olarak Melih dâhil oluyor. Kayıtlar ve konserle örülü yolculuk, böylece başlıyor.
ntn: Bir araya gelme hikâyenizi merak ediyoruz. Kayıtsız öncesinde nerelerdeydiniz, neler yapıyordunuz?
Hakan: Savrulduk çok uzun süre, bunu bir rollercoaster’a benzetebiliriz. Biz İlhan’la Kayıtsız öncesi farklı bir grupta çaldık, cover falan yapıyorduk. Üniversite zamanları, çok küçüktük, tabii küçük sayılırsa.
ntn: Sayılır sayılır…
Hakan: Bence de sayılsın, sayılmalı yani (Gülüşmeler). Sonra çok uzun süre inaktif kaldık ama bu süreçte de yine evde besteleri falan biriktiriyorduk.
ntn: Hangi yıllara denk geliyor bu dönem?
Hakan: 2022 civarı.
ntn: Kayıtsız, cover grupları sonrasındaki dönemde mi kuruldu?
Hakan: Tabii tabii, Kayıtsız kurulmuştu hatta 2 tane de single yayınlamıştık o süreçte. Sonra yine inaktif döneme girdik.
İlhan: Üniversite bitmişti. Ben Bursalıyım, Bursa’ya döndüm.
Hakan: İlhan arada sırada kayıt için geliyordu Ankara’ya. Hiçbir zaman kullanmayacağımız o kayıtlar…
İlhan: Hakan’ın almayı unuttuğu bir dersi vardı, okulu bitmemişti o nedenle (Gülüşmeler).
Hakan: İşin fitilini ateşleyen şey herhâlde İlhan’ın beni darlayıp da ODTÜ Rock Şenliği’ne başvurmamız oldu. O zaman geçici bir davulcu ve geçici bir gitarist vardı grupta. Hiç umudum yoktu ama bir şekilde kabul edildik. O şenlikten sonra, Kayıtsız üstüne eğilmeli miyiz acaba, diye düşünmeye başladık.
ntn: Biz de o şenliğin ikinci gününe katılmıştık. Hatta Lara di Lara headliner’dı o gün. Siz ilk gün sahne almışsınız galiba.
İlhan: Biz aslında şenliğin son günü çalacaktık, hatta o gün The Away Days vardı. Fakat, benim askere gideceğim güne denk geliyordu. Şenliği düzenleyenlere rica ettik de ilk güne aldırdık kendimizi.
Hakan: Şenlikte çaldığımız günün ertesi, İlhan’la beraber gittik berbere. Sonra da İlhan’ı askere uğurladık. Bizzat ben kestim saçlarını.
İlhan: Altı ay yaptım askerliği, az da değil. Ekonomik şartlar…
Hakan: İlhan askere gittikten sonra Melih gruba tam olarak dâhil oldu. İlhan’la da bir prova almıştık öncesinde. Aslında o provada “groove” oturmuştu, hissetmiştik. Sonrasında ben Ramazan’ı gözlemlemeye başladım. Ramazan, kendi cover band’iyle, çalıştığım stüdyoya geliyordu. Hatta menajerimiz Doğu da onların davulcusuydu.
ntn: O grubun ismi neydi ve nasıl bir müzik yapıyordunuz?
Ramazan: O grubun ismi Toplama’ydı ve adı tam üstündeydi. Dağıldı tabii... Stüdyoya girip Duman çalıp evlere dağıldığımız bir gruptu.
Hakan: Neticesinde Ramazan’la iletişime geçtik ve arkadaş olduk. O esnada da Ramazan Kayıtsız’a dâhil oldu. Bir altı ay kadar Melih, Ramazan ve ben, İlhan olmadan prova aldık. Bas olmadan… Çok zordu.
Ramazan: Kafalar şişiyordu çünkü. Çalıyoruz ama bizi, müziği toparlayan hiçbir şey yok. Bas yok.
Hakan: Bir de şu var; İlhan’ın bass yazımı çok melodiktir. O yüzden bizim müziğimizde bas, şarkının ana elementlerinden birini –melodik kodlarından birini– oluşturuyor. İlhan olmayınca ortaya çıkan müzik çok yalnız kalıyor. Biz yine de o hâlde utana sıkıla bir şeyler çıkarmaya çalışıyorduk. İlhan da askerliği tamamlayıp aramıza katılınca rüya takım birleşmiş gibi bir şey oldu. Sonrasında da konserler, kayıtlar…
Doğukan: Bu beşlinin eksiksiz olarak bir araya gelmesi Eylül 2022 civarı.
İlhan: Ben Eylül 2022’de askerliği bitirdim. Bursa’ya gittim, bir iki gün falan evde takıldım. Sonra evdekilere ben Ankara’ya gidiyorum dedim. Burada bir kitapçıda çalışmaya başladım. Kafede de çalıştım bir dönem.
Hakan: Çok zorladık İlhan’ı Ankara’ya gelsin diye. Askerde bir dönem gerçekten depresyona girmişti. “Oğlum yaa! Ben gelmeyeceğim Ankara’ya.” diyordu (Gülüşmeler).
Ramazan: O dönemi çok iyi hatırlıyorum. İlhan askerde bunalıp bunalıp Hakan’ı arıyordu. Ben yanındaydım Hakan’ın.
İlhan: Evet yaa, o konuda Hakan da çok kötü bir arkadaştır bu arada (Gülüşmeler). Gerçekten çok samimi bir şekilde söylüyorum. Mesela darda kaldığınız zaman Hakan’ı aramamalısınız (Gülüşmeler).
Hakan: Aşk olsun!
Ramazan: O dönem yanındaydım Hakan’ın. Tüm enerjisini sana veriyordu adam. Gidiyordum mesela yanına; Hakan çok mutlu, çok enerjik o gün. Sonra İlhan arıyor, telefonla konuştuktan sonra Hakan bir geliyor, hiçbir yaşam belirtisi kalmamış… (Gülüşmeler)
20li yaşlar: Yanlış yaşama korkusu…
Grubun yaş ortalaması 25. Yani 20’li yaşlarının tam da ortasındalar. Biz ise 30’lu yaşlarımızın henüz başındayız ve onlara bakarken birçok benzer duyguda ortaklaşıyoruz. Bu duyguların hepsi de yanlış yaşama korkusunun etrafında dolanıyor. Kayıtsız, konfor alanlarından çıkıp yanlış yaşama korkularını bir nebze olsun dindirdikleri yer onlar için. Aralarındaki güçlü iletişim de onları bir arada tutuyor.
ntn: Kaç yaşındasınız?
İlhan: Biz Hakan’la 1997 doğumluyuz, grubun geri kalanı 2001’li.
ntn: Süpermiş. Biz, üçümüz de, 1992 doğumluyuz (Gülüşmeler)
İlhan: Siz de daha gençsiniz yaa.
Ramazan: 92 şaşırttı açıkçası, 95-97 civarı bir şey bekliyordum.
ntn: Bunu duyduğumuza çok sevindik.Şimdi size tam da bununla ilgili bir sorumuz var. Şarkılarınızı dinlerken sanki 20li yaşlarımızda yüzleştiğimiz problemlere ve o zamanlardaki hislerimize dair çok şey buluyoruz. Şarkılarınızla sıkı bir duygudaşlık kuruyoruz. Sizi dinlerken 20’li yaşlarımızın bizde bıraktığı izlere bakıyoruz aslında. Sizin için nasıl gidiyor 20’li yaşlar?
Ramazan: Ağlamadan cevap verebiliriz umarım bu soruya (Gülüşmeler).
Hakan: 20’li yaşlarındaki bir insana artık “Sen çocuk olarak nitelendirilmeyeceksin. Yetişkin olarak yoluna devam edeceksin.” denildiği bir an geliyor. Herhalde söz yazımı konusunda şu hissi de çok yansıtıyorum: Bana ait bir kredi kartının olması, ay sonu ödenmesi gereken tutarların varlığı ve onları benim ödememin gerektiği… Bu durum beni biraz yaralıyor olsa gerek. Bu yüzden bu konuları fazlaca işliyorum.
Ramazan: Bana da 20’li yaşlar ikinci ergenlik dönemiymiş gibi geliyor. İlk ergenliği biliyoruz işte, çocukluktan gençliğe geçiş; orası biraz toz pembe. O evrede açılan bazı kilitler var. Kulüp, eğlence, bar, içki, cinsellik, biraz daha içki falan… Bunların hepsi açılan birer kilit ve gençliğin sana getirdiği şeyler hep eğlence üzerine oluyor. O “sorumluluk” denen şey ilk ergenlikte listenin alt sıralarında kalıyor. 20’li yaşlardaki ergenlikte yaşadığın şey, gençlikten erişkinliğe geçiş ve orası biraz gri. Çünkü burada ilk açılan “sorumluluk” kilidi oluyor, gelecek telaşı oluyor. Bu nedenle bu süreci iyi atlatmak, olgunca geçirmek çoğu kişinin kolayca yapabileceği bir şey değil.
Hakan: Mızmızlanıyoruz o yüzden.
Ramazan: Evet, olay bu aslında. Biz de bu yaşlarda mızmızlanıyoruz.
Hakan: Ooof, içim şişti şimdi. Kredi kartını hatırladım (Gülüşmeler).
Ramazan: Mesela Paptircem geçenlerde bir parça yayınladı: Kaybettim Yirmilerimde. Şarkının tanıtım videosunda söylediği şeylerin altına imzamı atarım. Ben daha 22 yaşındayım ve kendi öykümde şunu yaşadım: Ankara Üniversitesi Biyoloji Bölümü’nü kazandım ve sonra orada devam edemeyeceğime karar verdim. Sonuç olarak şu an müzik okuyorum. Bölüm değiştirme kararını verirken yeni bölümümde çok mutlu olacağımı düşünüyordum. Ama öyle olmadı. Daha sonra şunu fark ettim; ben öküzün altında buzağı arıyorum aslında. Çünkü rasyonel olarak aldığı karar insanı mutlu etmez, daha huzurlu hâle getirir. Ben şu an bayağı huzurluyum aslında. Geçen sene çok daha mutluydum fakat, bu sene yaptığım bir tercih var ve ben huzurlu olmayı seçtim. Bu şuna benziyor, gençliğin yerini yetişkinliğe bırakması. İşte o içkileri, eğlenceyi geriye atıp huzuru, sorumlulukları ve geleceği öne koymak.
İlhan: Ben bunu çok cesur bir hamle olarak görüyorum. Hiçbirimiz bunu yapamadık. Üniversite hayatımız boyunca buna cesaret edemedik.
ntn: Ufuk Beni Takip Etti adlı şarkınızı paylaşırken “Hayatı yanlış yaşama korkusuyla, varoluşundan günden güne bir parça kopardın.” diyorsunuz. “Yanlış yaşama korkusu” muhteşem bir tanımlama. Biz de üzerine çok düşünüyoruz ve hatta senelerdir yaşıyoruz. Bununla ilgili belli travmalarını atlattık, atlatıyoruz. Ankara’da yaşayan orta sınıfa dâhil ailelerin çocuklarıyız sonuçta...
İlhan: Kayıtsız, hepimiz için bir kırılma noktası. İnsanın hayatında bir şeyler oluyor ve insan konfor alanının dışına çıkmak zorunda kalıyor ve üretim de başarı da bu zamanlarda geliyor. Kayıtsız, tam olarak konfor alanından çıktığımız yer diyebilirim. Hepimizin hayatının gidişatına etki etti. Hakan’la tanışmıyor olsaydık ben muhtemelen Ankara’da yaşamayacaktım. Hakan belki iç mimarlık yapacaktı. Bir şekilde bir grup olarak beraber kaldık ve bu bizim için özel bir şeye dönüştü.
Ramazan: Kayıtsız hepimizin yüzünün döndüğü kutsal bir ortak amaç oldu. Geçen yıl okulu bırakmaya karar verdiğimde, müzik bölümlerinin sınavlarına hazırlanırken İTÜ’nün ya da Yıldız Teknik’in sınavlarına girmeyi hiç düşünmedim. Ankara’da kalmayı istedim.
İlhan: Bir de şu var işte temelde, Kayıtsız olmasaydı müzik bölümünün sınavına girer miydin?
Ramazan: Bu çok doğru, gerçekten çok doğru bir soru. Kayıtsız olmasaydı ben şu an hâlâ biyoloji okuyor olabilirdim.
İlhan: Geçenlerde bir arkadaşımın baktığı tarot falında grubun geleceğiyle ilgili kötü ihtimaller çıktı. Bahsettim bundan gruptaki herkese. Bu fal gerçekleşecekmiş gibi bir düşünceye kapılıp çok düştük hepimiz bir iki hafta. Bir süre sonra oturup grubun bizim için ne kadar önemli olduğunu, grubu ne kadar da içselleştirdiğimizi düşündük.
ntn: Aranızda güçlü iletişim dışarıdan hissediliyor. Hem müzikal uyumunuz hem de arkadaşlığınız çok güzel gözüküyor. Birbirinize alanlar tanıyorsunuz ve toleransınız da çok yüksek sanki.
Hakan: O durum olmazsa olmaz. Eskiden bu alanların hiç tanınmadığı bir grupta çalıyordum ve çok zorlanmıştım. O yüzden o alanlar çok rahatlatıyor herkesi.
ntn: Şarkıya dönecek olursak, “Hayatı yanlış yaşama” korkusu tam da yaşarken hissedip birisi bunu dillendirdiğinde farkına vardığın bir his. Sanki başından beri içine düştüğümüz ve bir türlü de içinden çıkamadığımız bir tuzakmış gibi geliyor.
Hakan: Aslında 20’li yaşlarımızda gelen kriz şu; bir anda kendimizi bir koşuşturmanın içinde buluyoruz. Herhalde ergenlikten yeni çıkışın getirdiği aylaklıkla bunu hiç sorgulamıyoruz. Bir anda bir mücadelenin içinde giriyoruz. Bu da başka bir beklentinin ürünü oluyor; benim beklentimin ürünü olmayabilir. Bununla beraber, “Başkaları doğru yaşıyor” hissi de çok baskın.
Burada ne demek istediniz?
Gruba dair tek bir şey anlatma hakkımız olsa, tercihimiz şarkı sözlerinden yana olurdu. Kayıtsız’ın kendisine çizdiği yolda odaklı bir biçimde ilerlediğinin bir diğer esaslı göstergesi, ilk dinleyişte anlaşılmayan ve esasında ne anlattığı önemli olan şarkı sözleri. Röportajın önemli bir bölümünü elbette bu konuda merak ettiğimiz soruları sorarak değerlendiriyoruz. Üretim süreci ve bu süreçteki rol dağılımları üstüne birçok ipucu yakalıyoruz.
ntn: Bununla ilgili olarak şunu sormak istiyoruz; Nasihatler’de “Bir umutsuzdan diğerine” gibi bir sesleniş var. Oradaki “Ben dostun değilim!” söylemi buradan mı geliyor?
Hakan: Bu biraz “Senin düşüncelerini, seni sana anlatıyorum. Bunu yapıyorum diye de gereksiz bir samimiyete girmeyelim, mesafemiz korunsun.” gibi bir şey.
Ramazan: Bana “dost” dediğin şey omuz omuza verdiğin, birbirini ayakta tuttuğun kişidir ya, zor anda yanında olan… Kayıtsız sadece şey diyor: “Böyle bir durum var, ben de yaşıyorum bunu ama sana omuz verebilecek durumda değilim.”
Hakan: Bir insanın derdini anlatabilirsin ama özellikle bir insana seslenir gibi bir şey yazarken, o insanın derdinin çözümünü biliyormuş gibi davranmak beni sinir ediyor. Bu beni çok irrite eden bir şey, o yüzden “Sana nasihatler verecek değilim.” diyor şarkıda.
ntn: Şarkılarınızı dinlerken şarkılara dair şöyle bir düşünce beliriyor hep bizde: Şarkı sözleri kendine sıradanlık atfediyor. Kendini bilme, tanıma hâli var. Bu nedenle şarkılar hep derli toplu, ayakları yere basan ve olgun duyguları taşıyor.
Ramazan: Teşekkür ederiz. Bu açıdan da biraz postmodern aslında. Doğrunun tekliğine dair asla bir done vermiyor şarkılar. “Bu benim tecrübem, ben de böyle bir şey yaşıyorum ama doğru olan yaşananlara isyan etmek değil; düşün ve kendi doğrunu bul.” diyor bir yandan.
Hakan: Bir sohbetimizde şöyle düşünmüştük; büyük bir milli parkta ya da müzede belli noktalarda bir harita olur. Mekanın bütün planı o haritadadır ama harita size nereye gideceğini söylemez. Sadece bulunduğunuz yerle ilgili “Şu anda buradasınız.” gibi bir işaret olur. Şarkı sözlerimiz özelinde konuşmak gerekirse heralde bu minvalde şeyler yazmayı tercih ediyoruz. “Şu anda durum bu ve buradasın. Nereye gideceksin, çok da umrumda değil. Kendin bul.”
ntn: Şarkılarınızın içindeki karakter geçişleri de çok enteresan. Örneğin Pelerin’i dinleyince iki farklı karakterin ağzından iki şarkının birleşimi gibi. Bu galiba özellikle yaptığınız, dikkat ettiğiniz bir şey. Şarkı yazarken bir metodunuz var mı? Nasıl bir yol izliyorsunuz?
Hakan: O konuda bir formülasyon mümkün değil tabii. Genelde birkaç tohum atılıyor birileri tarafından.
Ramazan: Genelde Hakan yazdı sözleri şimdiye kadar.
Hakan: Biriktirdiğim eski materyallerden çıkıyor genellikle şarkılar. Mesela Ufuk Beni Takip Etti sadece ana melodisini ve birkaç sözünü bulduğum bir şarkıydı. Stüdyoya ilk girdiğimizde apar topar karar verip çaldığımız bir şarkıydı. Üretim süreci çok komünal gelişti.
Ramazan: Hatta şöyle bir itirafta bulunalım: Ufuk Beni Takip Etti, Sofar Ankara’da da yayımlanan şarkımız. Biz onu Sofar Ankara’da yer alacağımızı öğrendikten sonra yaptık (Gülüşmeler). O şarkı aslında iki kısımdan oluşuyor. Bir yükseldiğimiz kısım bir de daha hafif bir kısım var. Hakan, o kısımları arka arkaya söylediği bir ses kaydı göndermişti. Biz de “Ne tatlı parça, bir ara yaparız.” demiştik (Gülüşmeler). Sonrasında Sofar Ankara’da yer alacağımızı duyunca şarkıya dair bir ışık yandı kafamızda. Dedik ki “Ne kadar da ‘Sofar’ bir parça!”
Doğukan: Sofar Ankara bize nasıl şeyler çalmamız gerektiğini söylemişti. Konsepti belliydi bizim katıldığımız etkinliğin.
Ramazan: Konsepti öğrenince Hakan’dan gelen malzemeyi böyle bir şarkıya dönüştürebileceğimizi fark ettik. Önce bir-iki saat stüdyoda çaldık. Şarkıyı kafamızda kısımlara bölmüştük. Mesela A kısmını beş-on defa çaldık ve içimize sinen fikirler üzerine gittik. Sonra şarkının diğer kısımları için de bu metodu denedik. Şarkı için ikinci defa stüdyoya girdiğimizde bize yakın gelenleri kompakt bir hâle getirerek şarkıyı tamamladık.
Hakan: Bu sürece benzer zamanlarda Ramazan orkestra şefi gibi bir rol üstlenebiliyor. Ben ya da bir başkası bir tohum atıyor, tüm fikirler bir anda bir havuza toplanıyor. Üzerine eğildikçe de çok uzun bir şarkı çıkarıyoruz. Sonrasında da şarkıyı daha makul bir süreye getiriyoruz. Pelerin’de de böyle olmuştu. Şarkının süresi 4:20 aslında ama konser versiyonu 6-7 dakika. Her şarkıda bir anafikir var. Fakat, anafikir şarkıyı çok stabil hâle getirecek kadar baskınsa oradan biraz uzaklaşmak istiyoruz. Verdiğiniz Pelerin örneğindeki gibi; Pelerin iki ayrı şarkı gibi duruyor ama o ikinci kısma girmediğinde başlangıçtaki durumu veren çok kompakt bir şarkı olarak kalacak. Diğer yandan, şarkının ikinci kısmı var olduğu için; şarkı bir durumu belirtmek yerine bir yolculuğu belirtir hâle geliyor. O yüzden “Neredeydik, nereye geldik?” hissinin şarkılarımızda var olmasını önemsiyoruz.
İlhan: Bunu çok düşünerek, üzerine çok kafa patlatarak da bulmadık açıkçası.
Doğukan: Üretim sürecinde İlhan yalnızca bass çalıyor. Diğerleri bazen ara veriyor fakat İlhan hiç durmuyor.
Ramazan: Dünkü stüdyonun ses kaydına baktınız mı hiç?
Doğukan: Evet, İlhan tüm kayıt boyunca arkada çalıyor. Diğerleri şarkı üzerine tartışıyor, fikirler buluyor. İlhan arkada kendi kendine…
İlhan: Ben anlamıyorum şarkıyı ne ara tamamlayıp buna karar verdiğimizi. Mesela Değişim Kuşağı adlı şarkımız Hakan’ın klasik gitarda iki akorla çalıp söylediği bir şarkıydı. Sonra bu hâline geldi. Gerçekten çok üzerine düşünüp yapmıyoruz. Tabii Ramazan o konuda hepimizden daha özenli, müzik de okuyor sonuçta.
ntn: Grubun müzikal nerd’ü Ramazan diyebilir miyiz? (Gülüşmeler)
Hakan: Tabii tabii, en nerd’ümüz Ramazan. Pelerin’i yaparken şöyle bir şey yaşamıştık hatta. Ben rastgele bir şeyler yapıp göndermiştim gruba, Ramazan çok heyecanlanıp “Oğlum bu harika bir melodi, harmonizasyonu nasıl yaptın?” dedi, halbuki ben onu tuvalette yapıp göndermişim.
ntn: Bu durum grup için de harika bir denge bir taraftan.
Ramazan: Bizim şarkıları çıkarma yöntemimizi tek kelimeyle özetlersek: Doğaçlama… Fakat, öbür türlü yapmaya çalışırsak da yapabileceğimizi düşünmüyorum. Bu müzikal kültürle ve kişilikle çok alakalı. Mesela İlhan’ın çalışma şekliyle benim ve Melih’in çalışma şekli çok farklı. O genelde oturup eğlenirken ya da film izlerken gitar çalan bir adam. Ben daha sistematik, metronomu açıp çalışıyorum. Hep birlikte olduğumuzda en iyi yol doğaçlama oluyor. Melih de zaten jazz davulcusu, direkt doğaçlama ekolünden geliyor.
Hakan: Grupta şarkıları yazarken her enstrümanın nasıl bir partisyona sahip olması gerektiği neredeyse tek elden yürütülemeyecek durumda oluyor. Benim aklımda bir şeyler oluyor davula ya da bass’a dair. Evde kaydederken ne kadar aklımda kursam da, kaydı İlhan’a getirdiğimde İlhan’ın benim düşündüğüm gibi çalmayacağının bilincindeyim. İlhan kendi yolunu bulacak biliyorum. Ya da Melih’e anlatıyorum heyecanla, “Davullar böyle böyle olabilir, şunları yapabiliriz.” diyorum. Yok, Melih bambaşka bir şey yapıyor.
Ramazan: Melih’le ilgili bu konuda en çok sevdiğim şey şu: Ben davulla ilgili çok iyi bir fikir bulduğumu düşünüp bunu Melih’e söylüyorum. O, asla benim fikrimi gerçekleştirmiyor, fakat, benim fikrimin de ötesine geçip on kat daha iyi bir şey çıkarıyor ortaya. Ben Melih’e sadece bir fikir veriyorum ve o, bunu bir ilham kırıntısı olarak değerlendiriyor.
ntn: Provaları ve kayıtları nerede alıyorsunuz?
Hakan: Açıkçası değişiyor provaların yerleri. Genelde Allegro’ya gidiyoruz, ÇSM’ye gidiyoruz.
Ramazan: ÇSM’de keyifli çalıyoruz. Güzel bir “sound” çıkıyor. Biraz da küçük bir stüdyo ve bu bizim hoşumuza gidiyor.
ntn: Kayıt konusunda sürekli çalıştığınız birileri var mı?
Ramazan: Erkan Abi!
Hakan: Erkan Tatallı. Bir de Pulsar Records var tabii.
Ramazan: Erkan Abi! Kayıt, mix, mastering her şey onunla…
İlhan: Zaten şimdiye kadar ya Hakan’ın evinde bir şeyler kaydettik ya da Erkan Abi’yle kaydettik. Bunların haricinde zaten hücum kayıt yapmışızdır.
Doğukan: Hücum kayıtlar Erkan Abi’de oluyor kesin, kanal kayıtlar da Pulsar Records’ta oluyor.
Ramazan: Laf arasında bahsettik ama üstüne basa basa söylemek lazım. Biz Ufuk Beni Takip Etti’de hücum kayıt yaptık. Stüdyoya girdik ve direkt çaldık.
İlhan: Kayıtta bizim anladığımız birkaç hata var tabii ama umarım siz anlamıyorsunuzdur (Gülüşmeler). Çok rahatsız oluyorum ben dinlerken.
Ramazan: O şarkı üç kere kaydedildi. Üç kayıt içinden birincisini kullandık. Birinciyi kaydettikten sonra Erkan Abi’ye sorduk kaydın nasıl olduğunu. “Çok iyi, çok iyi” dedi fakat daha iyisini çalabileceğimizi düşünüp “Olmaz öyle, daha iyi çalabiliriz.” diyerek iki kere daha kayıt aldık. Kayıt sonunda Erkan Abi “Hangisi olacak şimdi?” diye sordu. Biz ilkini tercih edince de “Oğlum ne dedim ben size!” dedi (Gülüşmeler).
Hakan: Bazı şarkılar hücum kayıt için çok daha uygun oluyor. Aynı anda çalındığında, şarkının ruhu çok daha iyi ortaya çıkıyor. Oradaki dengeyi biraz gözetmek lazım. Her şarkıyı hücum kaydedemezsiniz. Fakat Ufuk Beni Takip Etti gibi parçalar hücum çalındığında en iyi performansımıza eriştiğimizi hissediyoruz. Bir diğer yandan, kimi zaman hücum kayıttan şikayetçi olduğum oluyor. Hem vocal kaydediyoruz hem de gitar çalıyorum. Bazen vokalde içime sinmeyen yerler oluyor, tekrar kaydetmek istiyorum ama sonra orası da öyle kalsın istiyorum.
Ramazan: Belki biraz mitik bir okuma olacak ama Ufuk Beni Takip Etti gibi bir hikâye tüm grup aynı anda çaldığı zaman tamamlanıyor gibi hissediyorum. Günün sonunda hepimiz aynı ufka bakıyoruz, aynı ufuktan kaçmaya çalışıyoruz. Bazı şeyler “it is what it is”, böyle olmalı yani. Bana öyle geliyor.
2023: Koştum koştum yürüyemeyene kadar…
2000’li yıllardaki birçok grubun hikâyesine baktığımızda Roxy Müzik Günleri gibi belirli müzik yarışmalarının ismini/etkisini görürüz. Bu yarışmaları grubun müzik piyasasına dâhil olmalarında önemli bir sıçrama tahtası olarak değerlendirebiliriz. Kayıtsız için de tıpkı 2000’li yıllardaki gruplar gibi benzer bir hikâye kurmak mümkün. Radyo Boğaziçi Battle of the Bands’te kazandıkları birincilik, seneler sonra dönüp baktıklarında da önemli bir dönüm noktası olma ihtimali var onlar için.
ntn: 2023 yılında depar atmışsınız sanki. Radyo Boğaziçi 24. Battle of the Bands yarışması var. Sofar Ankara var. Üç tane single yayınlamışsınız. Bu planlı bir depar mıydı? 2023 yılını nasıl hatırlayacaksınız? Bir de, 2023 demişken Değişim Kuşağı’na ayrıca değinmek isteriz. Şarkıda hayal nedir, fikir nedir bilmeyen bir genç kendinin farkına varıyor. Bu şarkıyı seçimle birlikte okumak, ardında politik bir söylem aramak doğru olur mu?
Ramazan: Ben şuna çok mutlu oluyorum: Seçim “kazanılsaydı” şarkı bir yere oturacaktı. Seçim “kaybedildi” ve şarkı yine bir yere oturuyor. Son nakaratta özellikle “Ben değişimi yaşadım, işte değişim bu!” demiyor. “Bana neler oluyor yaa, işte şimdi değişimin başladığı noktadayım!” diyor. Değişimin yaşandığı yer de aslında şarkının outro’su. Sözlerde yaşanmıyor değişim. O kadar şımarıyor ki, gitar solosu falan giriyor.
Hakan: Sözleri 2019’da falan yazdığım için çok da hatırlamıyorum ama seçimle birlikte okumanın mümkün olduğunu söyleyemem (Gülüşmeler). Olsa olsa bir denk geliş olabilir. Yazdığım sırada muhtemelen bireysel bir değişimden bahsediyordum. Aslında Nasihatler’in seçime yorulacağını düşünmüştük. Hatta seçimin ikinci turundan hemen önce yayımlamıştık. Planlanan tarihinden öne çekmiştik.
ntn: İki seçim arası şarkı yayımlamak da ilginç bir tercih (Gülüşmeler).
Hakan: Seçimin ilk turuna yetişmedi (Gülüşmeler).
Ramazan: “Kayıtsız” bir kelime şakası değil işte… Grubun konulara genel yaklaşımını da yansıtıyor (Gülüşmeler).
Doğukan: Ben daha grubun menajerliğine başlamamıştım (Gülüşmeler).
Hakan: Bu arada, Doğukan topraktan yetişmiş gibi oldu bu grup için. Dışarıdan gelip “Merhaba ben yeni menajerinizim” deyip başlamadı. İlk başta sadece stüdyolarımıza geliyordu dinlemeye. Sonra tasarımlarımızı yapmaya başladı. Sonra da menajerimiz oldu.
ntn: 2023’teki deparınıza dönelim tekrar, nasıl gerçekleşti, planlı mıydı?
Hakan: Aslında bir yandan yarı planlı, bir yandan da yıldızların da hizaya gelmesi durumu var. Sofar Ankara’yı çok istedik, ona başvurduk ve kabul edildik. Boğaziçi Üniversitesi’nde Battle of the Bands’e başvurduk ve kabul edildik. Bizim için ikisi de çok sürpriz oldu.
Doğukan: Sofar Ankara’ya gruba haber vermeden başvurdum. Başvuruyu yaptım ve Hakan’ı aradım. Birkaç teknik detay gerekiyordu. Onları sordum, söyledi. “Sofar Ankara’ya başvurdum.” dedim. Konu kapandı orada. Sonra da Battle of the Bands’in duyurusunu İlhan göndermişti. Hatta son gününe kadar da başvurmadık. Son gününde başvurmaya karar verdik.
Ramazan: Seçilebileceğimize dair pek umudumuz yoktu. Bence o yüzden erteledik hep başvurmayı.
Doğukan: Etkinliğe iki gün kala bizi aradılar. “Seçildiniz, geliyor musunuz?” diye sordular. Direkt grupla konuşacağımı söyleyip herkesi aramaya başladım. Etkinliğe iki gün vardı, gruptaki herkesin programını ayarlamam gerekiyordu.
Ramazan: O kadar korkunçtu ki, çok kısa bir sürede kararlar almamız gerekiyordu. İlhan’ın Sırbistan seyahati vardı, iptal etti.
İlhan: Belgrad’a gitmedim gerçekten (Gülüşmeler).
Doğukan: Hakan o sıralar IF Performance Hall’de çalışıyordu sabah 05:00’a kadar. Onun da programı çok yoğundu. Benim en zor gecelerimden biriydi o. Biletleri ayarlamaya çalışıyorum. Tren bileti kalmamıştı, Hakan için zar zor bir business class tren bileti buldum. O sabah işten çıkıp onunla geldi. Diğerlerini otobüsle gitmeye ikna ettim.
Ramazan: Senin bize haber verdiğin akşam biz tam Melih’le okuldan çıkmıştık. Eşyalarımızı taşıyorduk eve doğru, çok berbat bir haldeydik, karnımız açtı. Doğukan “İki gün sonra İstanbul’a gideceğiz, Battle of the bands’e kabul edildik.” dedi ama biz sevinemedik bile. (Güüşmeler)
Doğukan: Bir şekilde herkesin biletini ayarladık. Bizim çalacağımız gün cumartesiydi. Cumartesi sabah 10’da Boğaziçi Üniversitesi’ndeydik. Yarışmadaki diğer ekiplerle tanıştık. Ben gitmeden sandviç hazırlamıştım grup için, kampüste ayaküstü kahvaltı yaptık (Gülüşmeler). Bu yarışmada da şöyle oldu. Kazandığımız açıklandı. Bunun üzerine bizim grup bir şarkı daha çaldı. Yarışmayı kazanmışız, bir şarkı daha çalma fırsatı bulmuşuz ama garip bir durum var; gruptaki herkesin suratı asık. Menajerleri olarak tabii biraz endişelendim. Neden mutlu değiller diye düşünüyorum. Gruptaki herkes “Ne kazandık biz şimdi?” diye söyleniyor. Biraz afalladık bu konuda, sonra sonra açıldı herkesin kafası (Gülüşmeler). Sonuç olarak, bu yarışma sayesinde güzel bağlantılar elde ettik. Sedef Sebüktekin’le tanıştık mesela, arkadaş olduk. Ankara’ya geldiğinde buluşuyoruz sürekli. Jüridekilerle de tanışma fırsatı bulduk.
ntn: Kim vardı jüride?
Doğukan: Özgür Can Öney, Kerem Kabadayı, Hakan Tamar vardı.
Ramazan: O yarışma bize özgüven verdi ve itici bir güç oldu. En büyük kazanımımız buydu bence.
Doğukan: Ayrıca, o yarışma Kayıtsız olarak kendi yolumuza daha profesyonel bakabilmemizi sağladı. Fakat yarışmayı kazandıktan sonra psikolojik küçük bir bunalıma da girdik. Ankara’ya döndüğümüzde, “Dün neredeydik, yarışmayı kazanmıştık. Şimdi ne yapıyoruz biz?” diyorduk.
Hakan: Radyo Boğaziçi, bize küçük bir madalya takmış oldu. Bilgisayar oyununda elde edilen başarı sonrası bir rozeti kazanmak gibi bir durum.
ntn: Sizin bu yarışma hikayenize dışarıdan bakınca, futbol tabiriyle deplasmanda çok kritik bir galibiyet alıp gelmişsiniz gibi gözüküyor. Fakat sizdeki hisler pek de öyle değil gibi.
Doğukan: Benim açımdan öyle aslında. Şöyle bir örnekle anlatayım; “Ufuk beni takip etti”yi yayımlarken presskit de hazırladık. Ben presskit’i Özgür Can Öney’e de ilettim. Bize direkt dönüş yaptı. Yani tanıyor artık grubu. Hatta bize “Ankaralı bebeler” diyor (Gülüşmeler). Radyo Eksen’deki programında çaldı bizi mesela.
İlhan: Bence her şeyin ötesinde önemli olan, Boğaziçi Üniversitesi’nde Battle of the Bands yarışmasında çalmış olabilmek. Kayıtsız olarak biz oraya müzisyen kimliğimizle gittik ve oradaki insanlara çaldık, sticker’larımızı verdik. Benzer düşüncelere ve zevklere sahip olduğumuz insanlarla tanıştık, bağlantılar kurduk. Ankara’daki çoğu müzisyen bunu yapamaz şu zamanda.
Hakan: Bence Battle of the Bands’e ya da herhangi bir yarışmaya sadece “yarışma” gözüyle bakmak en istenmeyecek yol. O gün sahnede çok yorgun ve uykusuzduk, bizi sadece kafein ve adrenalin ayakta tutuyordu. Sahneye çıktığımız anda Ramazan gitarının birkaç teline dokundu ve gruptaki herkes birden kendine geldi. O anki hissimiz, sahnede bir halteri kaldırıyormuş gibi değil de; hiç tanımadığımız bir dinleyici kitlesiyle birlikte bir deneyimi yaşamak gibiydi.
Ramazan: Okuldaki hocalarımdan biri, koro dersinde bize bir hikaye yazdı. O sıralarda çalıştığımız eseri seslendirirken bu hikayeyi düşünmemizi istedi. Eseri sahnelemeden önceki son provayı aldıktan sonra eve giderken provanın ne kadar iyi geçtiğini ama provaya dair pek bir şey hatırlamadığımı anladım. Çünkü hoca o hikayeyle bizi aldı ve spiritüel bir yere koydu. Sonra performansımız bittiğinde de bizi gerçek hayata çekti ve hayat kaldığı yerden devam etti. Battle of the Bands’i düşündüğüm zaman da aklıma sahne performansımızla ilgili bir şey gelmiyor. Orada da benim için oluşturulmuş bir hikâyenin içindeydim sanki.
Müzik piyasasında neyi değiştirmek isterdiniz?
Müzisyenlerle konuşmayı en sevdiğimiz konu müzik endüstrisi ve problemleri. Kayıtsız’ın da bu konuda söyleyeceği çok şey var. Tıpkı yakından takip ettiğimiz birçok müzisyen gibi…
ntn: İki soruyu birleştirerek sormak isteriz: Henüz yolun başında bir grup olarak müzik piyasasında neyi değiştirmek isterdiniz? Neler değişse işler sizin için daha kolaylaşır? Şu aşamada albüm yapmayı nasıl değerlendiriyorsunuz?
Hakan: Uzun şarkılara olan nefreti değiştirmek isterim.
Ramazan: Ben var ya hiçbir şey değiştirmezdim. Çünkü yeni gelenden fikir almaya, çıkarım yapıp ona göre bir şey üretmeye; o kafaya bayılıyorum. Son dönemde çok fazla neo-soul, low-fi, R&B dinliyorum. Aslında neo-soul’un etkilendiği müzik çok sofistike. Fakat böyle aşırı pop vari bir yönden çıkarıyor ya ürünü… İşte piyasayı yorumlayıp yapıyor bunu ve piyasayı yorumlayınca aslında senin yaptığın sofistike ürünü çıkarma şeklin de farklılaşabiliyor. Özgün olabiliyor.
Hakan: Ama sen çok alternatif bir dinleyicisin. O genel kitlenin içinde değilsin. Müzik endüstrisinin şu anda bulunduğu noktayı tümden reddetmek istemezdim. Gözlemlediğim kadarıyla, alternatif akımların aslında eskiye kıyasla biraz daha hareketli olduğu bir dönemde olduğumuzu görüyorum. O beni sevindiriyor ama işte özellikle dijital platformların bir takım kodlarla müzisyenlere aktarmaya çalıştığı şey belli. Yani şarkı yazımıyla ilgili olsun ya da yayınlama stratejileriyle ilgili olsun… Yayınlama stratejisi demişken, belki de EP ve albüm hakkında bir şeyler söyleyebiliriz.
Doğukan: Mart ayı başında bir single’ımız çıkacak. Adı, Sorun Yok. Ondan sonra da bir tane EP patlayacak gibi duruyor. Onun tahmini çıkışı da nisan sonu gibi. EP’de yeni şarkılar olacak. Belki ekstra olarak, mevcutta çaldığımız ve yayınladığımız bir parçanın remake’i de olabilir. Hatta bir sürpriz detay daha olacak. Onu şimdiden söyleyip sizin de heyecanınızı kaçırmayalım.
ntn: Kesinlikle söylemeyin!
Mesela sahnede hangi şarkıları cover’ladığınızı merak ediyoruz ama konserde öğrenmek istiyoruz ve sormuyoruz şimdiden (Görüşmemizden birkaç gün sonra canlı izledik onları. Hangi şarkıları cover’ladıklarını sizin de bizzat yerinde izlemenizi tavsiye ederiz).
Doğukan, bir menajer gözüyle bakınca sen neleri değiştirmek isterdin müzik piyasasında?
Doğukan: Bu editoryal düzenin çok saçma bir işleyişi var. Mesela Ufuk’ta (Ufuk Beni Takip Etti) bir şey denedik. Uzamsal miks yaptık. Apple’ın yatırım yaptığı bir şey ve tabii ki apple desteklediği için listeler de bunu alıyor. Biraz bug’ını kullandık aslında sistemin. Şu anki dinlenmeleri kıyaslayınca Türkiye’de Apple Music kullanıcısı 50, Spotify kullanıcı sayısı 100 diyelim. Fakat dinlenme sayılarımıza bakınca Apple Music, Spotify’ı açık ara geçti. İstanbul’daki Apple Music dinleyici sayımız, Ankara’daki Spotify dinleyici sayısından daha fazla. Öte yandan, şarkı çıkalı bir haftayı geçecek belki üstünden ve Fresh Finds listesinde bile olmayacağız belki Spotify’da. Öyle emareler var. Bu şarkı zaten pitching’e gidiyor. O süreçte parçaların tanıtım yazısı yazılıyor bizim tarafımızdan. Kendimizi anlattığımız mini bir press kit hazırlanıyor. Görseller yollanıyor. Bunlar Spotify editörlerine gidiyor ama Spotify’ New Music Friday’inde ilk beşte aynı plak şirketine ait sanatçıları gördükçe inancım köreliyor. Şu an Apple Music daha iyi olmaya başladı bizim için. Hem bize getirisi daha yüksek hem de yurt dışına doğru bir kapı gösteriyor. Yurt dışı dinleyicisini de artıracak bir noktada. Kesinlikle bu zihniyetin değişmesini isterdim. Aslında bağımsız müzik revaçta ama şu anda müzisyenler kesinlikle plak düzenine dönmeye meyil ettiriliyor. Çünkü o listeye girmek zorundasın ve bunun için o plak şirketi ile çalışman lazım.
İlhan: O noktada, Youtube vesaire varken, bunu çok daha net yaşadık. Yani bizim müziğe bakış açımızın şekillendiği gençlik zamanlarımız falan… Youtube'a giriyorsun işte hiç bilmediğin ve çok hoşuna giden şeyler karşına çıkıyor. Üçüncü Yeniler diye isimleri var. Yüzyüzeyken Konuşuruz, Son Feci Bisiklet falan… Hepsini de severek dinledik. Ama şu an bir yanılsama yaratıyor. Doğu’nun dediği gibi, şimdi her şeye ulaşım var. Herkes şarkıyı patlatıyor. Ama bir yandan da işte illüzyon gibi bir şey…
Doğukan: Ben de illüzyon olduğuna inanmaya başladım. Bağımsız şekilde bir yere gelmek gerçekten meşakkatli, zor bir şey. Mesela şu anda bağımsız müziğin öncüleri dediğimiz Dolu Kadehi Ters Tut, Deniz Tekin, Dilan Balkay; bunların çıktığı dönem de evet Youtube zamanıydı. Bu isimler çok büyük zorluklar yaşadılar, hepsini de çok seviyorum ama piyasa da müsaitti yani. Dolar, Euro kuru arttı. Yurt dışından gelecek müzisyen azaldı. Türkiye’de festivallere ve konserlere birilerinin çıkarılması gerekiyordu ve bu müzisyenler parladı. Bağımsız müzik çok geniş bir noktada şu anda. Bu sefer, onun da kendi piyasası oluştu. Dinlenebilmen için video çekmen, görsel bir şey sunman gerekiyor. Orası da genelde TikTok oluyor. Bir noktada karşı tarafı yormayacak şarkılar yapman gerekiyor ama o da Kayıtsız’ın tarzı değil. Biz insanlara düşünmeyi göstermeyi seviyoruz. Düşünmelerini istiyoruz. Sabah akşam chart’larda gezdiğim için biraz doluyum (Temkinli gülüşmeler).
Format ve takipçi arayışının dışında kalmak
Kayıtsız, müzik sektöründe fark yaratmak için çaba gösteriyor. Bunu yaparken, müzik sektörünün gerektirdiklerinin karşısında, kendi sözünü söylemeyi önceliklendiriyor. Genel geçer format tartışmalarına dışarıdan bakabiliyor. Her mecrada bulunmayı değil; kendi anlatım biçimlerini gereken yerde kullanabilmeyi hedefliyor. Bu, nereden bakarsanız bakın, yolun başında bir grup için oldukça olgun bir tavır. Laf lafı açıyor ve o sırada aklımıza geçtiğimiz günlerde Melis Danişmend’in, Spotify dinleyici sayısının her şey olmadığını gösterdiği, yazısı geliyor...
Ramazan: İlhan bir grubun ismini verdi geçen gün. Dedi ki, “Bunlar nasıl bu kadar dinleniyor?” Dedim, yaptığımız her parçaya gösterdiğimiz emek inan ki Instagram'dan da belli oluyor. Her parçanın PR’ı için (Doğukan’ı göstererek) bu çocuk oturuyor, saatlerce çizim yapıyor. Onu anime ediyor. Bu çocuk (Hakan’ı göstererek) oturuyor, yazılar yazıyor. Hem kısa, öz olsun hem insanlar etkilensin hem şöyle olsun hem böyle olsun… Mesela o grubun paylaşımlarına bakıyorsun. Yazım yanlışlarıyla dolu. Kötü bir telefonla kayan fotoğraflar çekilmiş. Dedim ki, senin hedeflediğin kitle zaten bu insanları dinleyen kitle değil. Sen başka bir şeyi hedefliyorsun. Biz zaten kaliteyi, görselliği umursayan kitle olsun istiyoruz. Sonrasında Instagram hesaplarına bakmış ve şey dedi, “Bir tane arkadaşım bile takip etmiyor.” Şaşırtıcı bir şey değil bu.
İlhan: Spotify dinleyici sayıları çok da bir şey ifade etmiyor ama işte orada görüyorsun grubun 100 bin - 200 bin kişilik dinleyicisi var aylık. İyi sayılar bunlar. Ama ne var orada?
Hakan: Bazı gruplar var mesela, onlara şöyle bir göz atınca; önyargı mı desem, birazcık belli oluyor mu desem? İstatistik çok iyi. 100 binlerce dinleniyorlar ama biliyorum ki yarın konserleri olsa 100 kişi gelmeyecek konserlerine.
Doğukan: Hani TikTok dedim ya… Mesela şu an hemen bir “Hangimiz davulcu?” TikTok’unu çekeriz. Hepsi de iyi davul çalıyor, kimse anlamaz. İlhan hariç (Gülüşmeler). Fakat bir çizgimiz, duruşumuz olsun istiyoruz. İnsanlar baktığında “Aa bu Kayıtsız işi!” diyebilsin. Herkes gibi olmak istemiyoruz. Şunu yaşadık mesela... Boğaziçi vlog’u gibi bir reels’ımız var. Çekimini, kurgusunu yaptım, yükledik. Bin kişi falan izledi. Sonrasında Pelerin çıkmadan önce bir reels yaptık.
ntn: Biz sizi Pelerin’in reels’i ile keşfettik işte! O videoyu birbirimize gönderdik ve sizinle tanışalım istedik hemen.
Doğukan: Ondan bir öncesi var, “Whoow, bu nasıl şarkı?” reels’ı. Ramo’nun emeği var onda. “Whoow” kısmını hazırlayıp gönderdi. Ben de iş arasında beş dakikada, sürmenaj hâlinde tamamladım onu ve öyle attık. 35 bin izlendi. Sonrasında o çizimli olanı (Pelerin’in reels’ı) yapmaya başladım. Çözdük galiba dedim.
Ramazan: Trajikomik olan, benim yaptığım basit bir işti. Yani böyle kendi kötü laptop’umda, Adana sıcağında 45 derecede yapmıştım onu. Bilgisayardan buharlar çıkıyor falan… 2 - 3 saatte toplamıştım. Öyle bir After Effects refleksim de yok. Onu attığımızda gelen takipçiler daha çok -18 kitleyi topluyordu. Doğu’nun yaptığı videodan sonra ise bir sürü çizer, müzisyen takip etmeye başladı bizi. Ondan sonra tamam dedim, doğru kanaldayız.
Doğukan: Bu arada bir yerde TikTok çekmeyecek miyiz? Elbet çekeceğiz bir yerde. İnsanlara ulaşmamız gerekiyor. Ama “Davulcumuz kim?”, “Gitaristimiz kim?” gibi konuları olmayacak. Kendimize uygun gördüğümüz şekilde yayınlayacağımız şeyler olacak.
Onlarla sohbet ederken bir rollercoaster’da seyahat eder gibi hissediyorsunuz. Kısa sürelerde birçok farklı tartışma başlığı açılıyor. İşin ilginç yanı, siz oradan oraya sürüklenirken konuyu toparlamamız için onlar bizi uyarıyor. Bunu sözcüklerle tasvir etmek zor. O yüzden Kayıtsız ile gerçekleştirilen iki farklı röportajı sizinle paylaşmak isteriz: Radyo ODTÜ ve Heart FM!
ntn: Planlarınız kısmına dönelim isterseniz tekrar. En son EP planınızdan bahsediyordunuz.
Hakan: Grupla ne kadar bu konuda ortağız bilmiyorum ama. Hâlihazırda Spotify’da, dijital platformların mantığı gereği, çok fazla bir single yayınlama baskısı var. Sürekli single yayınla. Albüm yapma, gerek yok. Her single’da ayrı ayrı bir kampanya yürütebilirsin. Bu bir baskı. Ama aynı zamanda albümle ile elde edebileceğin, bütüncül bir iş yapma imkânın da var hani. Ayrı ayrı yayınladığında aslında o bütüncül etkiyi yakalayamayacağın şarkılar var. Orada da albüm ya da EP mantığına gitmemiz lazım. Bizi EP’ye götüren şey de içindeki üç şarkının art arda çalınması. Yani böyle konseptler olduğunda da onları ayırmak, zaten tam bir gaddarlık olur. Öyle bir durumda da EP yapmak zorundayız. Şöyle olmasını da sevmiyorum: Albüm yaptık. Eee, bunun olayı ne? İşte son ).
Comments