top of page

Bize kalan hakiki bir miras: Britpop Savaşı

Britpop, 1990'ların başında popüler olan Nirvana, Pearl Jam ve Soundgarden gibi Amerikan gruplarının öne çıktığı Seattle merkezli grunge akımına ada sahillerinden bir yanıt olarak ortaya çıktı. Grunge müziğinin getirdiği kasvetli atmosferin aksine, gençliğin enerji ve coşkusuna odaklanıyordu. Bu yaklaşım, Britpop'un kendine has kimliğini ve popüler kültürdeki yerini belirlemesinde önemli bir rol oynadı.


1980'lerin ortalarında The Smiths ve The Stone Roses ile yükselen İngiliz gitar müziğine olan ilgi, 90'lı yıllarda İngiliz müzik grupları arasında patlamaya yol açarak ülke geneline yayıldı. Bu dönemde özellikle iki grup, Londra merkezli Blur ve Manchester çıkışlı Oasis, tüm dikkatleri üzerine çekti. 1990'ların İngiliz müzik sahnesi, bu iki grubun hem müzik listelerindeki rekabetleri hem de birbirleriyle girdikleri sert ve dinamik çatışmalarla şekillendi. Kariyerlerinin henüz başında ortaya çıkan bu rekabet, İngiltere müzik basınının da ilgisini çekti. Aslında Britpop Savaşı’nın fitilini ateşleyen, ilk albümlerinin yayınlanmasından itibaren bu iki yükselen grubu kıyaslamaya başlayan basın olmuştu.





Her şeyin başlangıcı olarak Parklife vs. Definitely Maybe

Blur, 1991'de yayımladıkları Leisure albümü ile rock müzik piyasasında dikkat çekti. There's No Other Way, Sing ve She's So High gibi şarkılar, grubun gelecekteki başarılarının habercisiydi. Grup, 1992'de ABD'de hayal kırıklığı yaratan bir turnenin ardından, daha geleneksel ve özgün bir İngiliz müzik tarzını benimseyerek müzikal kimliklerinde önemli bir değişikliğe gitti. Bu dönemde, Manchester'da Gallagher kardeşler henüz birbirlerinin müzik yapmaya başladıklarının farkında bile değilken, Blur ikinci albümü Modern Life is Rubbish ile İngiliz alternative rock sahnesinde kendine yer buldu. Bu albüm, İngiliz sosyal hayatına bir yorum getirirken, aynı zamanda orta sınıfa da alaycı bir bakış atıyordu. En önemli albümlerinden biri olarak kabul edilen Modern Life Is Rubbish ile önemli bir beğeni toplayan Blur, üçüncü albümü Parklife ile yıldızlar arasına katıldı. 1994 yılında piyasaya sürülen bu albüm, Blur'un Britpop akımının en önemli gruplarından biri olduğunu kanıtladı. Parklife, To the End, Badhead, This Is a Low gibi albümün öne çıkan şarkılar, grubu İngiliz müzik listelerinin zirvesine taşıdı.


Oasis ise İngiliz müzik sahnesinde tamamen farklı bir yönü temsil ediyordu. Noel Gallagher'ın liderliğinde kurulan ve İngiltere'de işçi sınıfının sesi olarak kabul edilen grup, sonrasında Liam ve Noel kardeşlerin bitmeyen çekişmeleri ve kendilerine has enerjik müzik tarzlarıyla tanındı. Oasis, The Beatles’a olan hayranlıklarını hiçbir zaman gizlemedi. Yine aynı dönem The Beatles ile en çok karşılaştırılan gruplardan biri olan The Kinks ise Blur’ün ilham aldığı gruplardandı. 1994 yılı Ağustos ayında Oasis'in ilk albümü Definitely Maybe, Creation Records tarafından yayınlandı ve İngiliz gençliğiyle derin bir bağ kurdu. Bu albüm, kısa sürede Suede'in İngiltere'nin en hızlı satan çıkış albümü rekorunu kırdı ve yedi kez platin plak kazanarak büyük bir ticari başarı elde etti. Bu başarı, Oasis'in İngiliz rock müziğindeki etkileyici varlığını pekiştirdi ve onları modern İngiliz müziğinin en önemli isimlerinden biri olarak konumlandırdı.


Medyanın etkisi ve adım adım bir kültür çatışmasına doğru 

Britpop dönemi, özellikle basının katkısıyla, rekabeti teşvik ediyordu. Blur'un yayıncısı Mike Smith'in belirttiği gibi, bu dönemde Noel Gallagher ve Damon Albarn arasındaki rekabetin medyada geniş yer bulması kaçınılmazdı. Her ikisi de en büyük müzik grubu olmayı hedefliyordu. Medya, bu rekabeti genellikle elitist Güneyli çocuklar ve işçi sınıfını temsil eden Kuzeyliler arasında bir çatışma olarak sundu. Ancak, Smith'e göre bu tasvir gerçeği tam olarak yansıtmıyordu. Gerçekte, Blur üyeleri bu stereotiplere uymuyordu ve çatışma, onların sanat okulu kökeni ile Oasis'in klasik İngiliz tarzı arasındaki müzikal farklılıklardan kaynaklanıyordu. Fakat İngiliz müzik basını iki grubu sürekli birbirleriyle kıyaslamaya devam ediyordu. Rekabet o kadar çetrefilli bir hâle gelmişti ki; The Battle of Britpop (Britpop Savaşı) gazete manşetlerini süslemiş, başta BBC olmak üzere tüm kanalların ana haber bültenlerinde uzun uzun tartışılmış, olayın içine akademisyenler dâhil olmuştu. Literatüre girmiş yapay bir gündem aslında…


Bu rekabet, kısa sürede grup üyelerinin de dikkatini çekti. Özellikle kavgacı Gallagher kardeşler, Damon Albarn ve Blur ile sürekli olarak atışmaya başladı. Damon Albarn, Oasis için ucuz bir müzik (Quoasis) derken, Noel Gallagher, “Blur’un yaptığı o karı kılıklı müzikten nefret ediyorum” ifadelerini kullandı. Oasis'in Some Might Say adlı şarkısının İngiliz listelerinde bir numaraya yükselmesini kutlamak için düzenlenen bir partiye katılan Blur solisti Damon Albarn’ın grubu tebrik ettiği sırada, Liam Gallagher'ın Albarn'a hakaret ederek kendilerinin listelerde bir numara olduğunu hatırlatmasıyla rekabet ilk kez açıkça ortaya çıktı.





1995 yılına gelindiğinde, her iki grup da yeni albümlerini kaydetmek için stüdyoda çalışıyorlardı. Oasis'in kavgacı tavrına karşın, Britpop Savaşı’nı başlatan Blur oldu. Damon Albarn, Blur'un The Great Escape albümünden Country House teklisinin yayımlanma tarihini, Oasis'in What's the Story? Morning Glory albümünden Roll With It ile aynı güne denk gelecek şekilde değiştirdi. Bu durum, Britpop Savaşı’nı müzik piyasasının ötesinde bir kültür çatışmasına dönüştürdü. Rekabet artık sadece müzikal değil, aynı zamanda kültürel bir çatışmaydı: Orta sınıf Londralı çocukların tarafında mıydınız, yoksa Manchester'ın işçi sınıfını temsil eden çocukların tarafında mı?


Liste savaşı: Country House vs. Roll With It

İronik olarak, Britpop Savaşı sırasında hem Blur hem de Oasis tarafından seçilen şarkılar, her iki grubun da diskografilerindeki en iyi çalışmalar değildi. Oasis'in Roll With It şarkısı, sağlam ve güvenilir bir yapısı olmasına rağmen esasen sıradan bir parça olarak görülüyordu. Şarkı için hazırlanan video sadece bir performans videosu formatındaydı ve Gallagher kardeşlerin standart bir çalışması olarak görülüyordu. The Charlatans'ın solisti Tim Burgess'e göre, bu şarkı “düz paket Oasis” tarzında bir eserdi. Diğer yandan, Blur'un Country House şarkısı ise daha yenilikçi bir yaklaşımla ve popüler Young British Artists hareketinin öncüsü Damien Hirst tarafından yönetilen dikkat çekici bir video ile geldi. Blur'un eski plak şirketi Food Records'un patronu ve menajeri Dave Balfe'nin işini bırakıp kırsal alana taşınmasını konu alan video klip, Britpop'un sanatsal yönünü vurgulayan ve komedyenler Keith Allen, Matt Lucas ile Loaded dergisinin favori modeli Jo Guest'i içeren bir yapım olarak dikkat çekti. 

Blur ve Oasis'in yeni şarkılarını aynı gün piyasaya sürmeleri müzik dünyasının ve ayrıca kamuoyunun da  ilgisini çekti. Andy Ross –Food Records'un kurucu ortağı ve Blur'un plak şirketi temsilcisi– 2015'te NME'ye verdiği röportajda, ’Norveç'teki Oslo Times'ın ön sayfasında bile bu haberin yer aldığını ve uluslararası alanda dahi geniş bir yankı uyandırdığını vurguluyordu. (Neden Norveç diye soracak olursanız, çünkü Andy Ross’un kayınpederi orada yaşıyordu.) O dönemde dünya gündeminde Saddam Hüseyin'in nükleer silah haberleri, Bosna'daki insanlık dramı ve Mike Tyson'ın boksa dönüşü gibi önemli olaylar olmasına rağmen, Britpop çılgınlığı bu haberlerle yarışacak kadar geniş çapta ilgi gördü. Bu durum, Britpop'un sadece bir müzik türü olmanın ötesinde, 90'ların kültürel ve sosyal dinamiklerini de yansıtan bir fenomen olduğunu gösteriyordu.


Uzun bir rekabet, unutulmaz bir hatıra

Ve bu rekabet, Blur'un zaferiyle sonuçlandı! Country House, Roll With It’i 274 bine karşı 216 bin kopya satarak geride bıraktı. Her iki şarkı, İngiltere müzik listelerinde sırasıyla bir ve iki numaraya yerleşti. Ancak bu zafer, uzun vadeli rekabetin seyrini değiştirmedi. Liste savaşından sonra Blur ve Oasis arasındaki rekabet daha da yoğunlaştı. Albümler tarafından bakıldığında What's the Story? Morning Glory (1995 Ekim) hem İngiltere'de hem de uluslararası alanda büyük bir başarı elde etti ve The Great Escape’ten (1995 Eylül)  çok daha başarılı oldu.


1995'teki İngiltere Müzik Ödülleri'nde Oasis, Blur'un Parklife şarkısını parodileştirerek Shitlife olarak seslendirdi. Zamanla, özellikle Gallagher kardeşlerin kişisel anlaşmazlıkları sonucu Oasis'in dağılmasının ardından, iki grup arasındaki ilişkiler yumuşamaya başladı. Noel Gallagher, 2013'te Teenage Cancer Trust için düzenlenen bir etkinlikte Albarn ve Graham Coxon ile sahneyi paylaştı. 2018'de Albarn, The Sun'a verdiği röportajda Noel ile olan arkadaşlığını değerli bulduğunu belirtti ve her ikisi de 90'ların deneyimlerini paylaştıkları için bu bağın önemini vurguladı. 

Sonuç olarak, Blur ve Oasis arasındaki rekabet, Britpop'un altın çağının simgesi olarak tarihe geçti ve bu dönemi yaşayanlarda unutulmaz bir hatıra olarak yer etti. Zamanla bu rekabet yerini daha pozitif ilişkilere bıraktı ve her iki grup da müzik dünyasında kendilerine özgü başarılarla anılmaya devam etti. Britpop, Blur ve Oasis'in çekişmesinin ardından İngiltere'nin müzik sahnesinde bir süre daha hâkim oldu. Spice Girls’ün ortaya çıkışıyla hem Britpop’un erkek egemen yapısı hem de müzik gündeminin seyri bambaşka bir noktaya evrildi.


 

Kazanan: Alex James, liste savaşının sonrasında The Guardian'a yaptığı bir röportajda, "’Blur won the battle, Oasis won the war, then Blur went on to win the whole campaign." şeklinde bir açıklama yaptı. Bu yorum, geçmişten bugüne bakıldığında hâlâ geçerliliğini koruyor gibi. Blur, liste savaşını, daha iyi hazırlanmış oldukları için ya da hazırlıksız yakaladıkları Oasis’e karşı kazanmış olabilir. Oasis ise, ardından çıkan What's the Story? Morning Glory albümüyle rekabeti tabiri caizse sürklase etti. Kısa süren Britpop döneminin galibi bize göre Oasis’ti. 1996 yılında, tarihin en büyük açık hava konserlerinden birini verdiği Knebworth konserinde 250 bin kişilik seyirciye karşı da bunu ilan ettiler. Ancak daha sonra gelen albümler çıkardıkları bu eşiği aşmalarında yeterli olmadı. Dağılmadan önceki son albümleri Dig Out Your Soul, Noel Gallagher tarafından bile yeterince beğenilmedi. Öte yandan Blur ise sürekli değişen ama her zaman daha iyi işler ortaya koyarak karşımıza çıktı. Zamanla Britpop sound’undan uzaklaşan grup, Song 2 ile en başında karşı durdukları Amerikan sound’una geçiş yaptı. Damon Albarn, Gorillaz, Dr. Dee ve The Good, The Bad & The Queen ' gibi sayısız başarılı projeye imza attı. Geçtiğimiz yıl çıkardıkları ve muhtemelen son albümleri olacak The Ballad of Darren da dinleyiciler tarafından çok beğenildi.


Kaybeden: Her iki grup da basının yarattığı bu acımasız  rekabete sürüklenerek sürecin kaybedeni oldu. Hem Blur hem de Oasis üyeleri zaman zaman bu durumdan rahatsızlık duyduklarını açıkça dile getirdi. Blur'un gitaristi Graham Coxon, 2009 yılında The Daily Mail'e verdiği röportajda, liste savaşını boş ve anlamsız bir zafer olarak niteledi. Coxon, plak şirketlerinin Londra'daki Soho House'da düzenlediği büyük bir şampanya partisinde anın tadını çıkarmakta zorlandığını, gerçekten yalnız kalmak istediğini belirtirken; "O kalabalığın içinde olamayacağımı hissettim ve altıncı katın penceresinden atlamaya çalıştım. Beni bundan vazgeçiren Damon'dı." ifadesini kullandı. Bu sözler rekabetin iki grubun da üyeleri üstündeki olumsuz etkisini açıkça gösteriyor. 


Bize Kalan: Britpop dönemi, Blur, Oasis, Pulp ve Suede gibi grupların öncülük ettiği, müzik tarihinin en çarpıcı ve ilgi çekici dönemlerinden birini temsil ediyor. Bu dönemin etkileri günümüzde de hâlâ hissediliyor. Birçoğumuzun çocukluğunu ve gençliğini hatırlatan bu muhteşem şarkı ve albümler, rekabetin ötesinde, müzik dünyasına kalan kalıcı bir miras olarak kabul edilebilir. Britpop Savaşı, dönemin kültürel ve sanatsal etkisini yansıtan, unutulmaz bir tanıklık olarak değerini koruyor.


✍️: Oğuzhan Gültekin


bottom of page