“Büyük bir şirket kurmanın iç yapısını bilenler, başarının harika bir fikirden ve bolca emekten fazlasını gerektirdiğini çoktan anlamıştır. Hatta en büyük girişimcilik başarıları, kuralları sıkı sıkıya belleyip o çerçevede ilerlenerek elde edilir.”
"Başarıları, kuralları sıkı sıkıya belleyip o çerçevede ilerleyerek elde etmek" Clare Durmont’un Sundance Film Festivalinde ses getiren ve Netflix tarafınfan 20 milyona satın alınan ilk uzun metraj filmi "Fair Play" filmini anlamak için kilit bir ifade.
Birbirine son derece düşkün olan Emily ve Luke, yasak olmasına karşın, aynı hedge fund şirketinde çalışan ve iki yıllık ilişkileri sonrasında yeni nişanlanmış bir çift. Aralarındaki tutkulu dinamik, Emily’nin Luke yerine terfi alıp onun patronu olması ile gerilmeye başlıyor ve bu gerilim film boyunca tırmanıyor.
Yazını bu noktadan sonrası spolier içeriyor: Bu yazıda, "kuralları sıkı sıkıya anlayıp o çerçeve içinde ilerlemenin" Emily ve Luke için ne anlama geldiğini konuşmak istiyorum. Emily’nin kendi ifadesi olmasının yanı sıra, film boyunca Emily'nin erkek egemen dünyada "bu çerçeve" içinde nasıl adım adım ilerlediğini izliyoruz tekrar tekrar.
Gece ikide patronu çağırınca diyet kola siparişi vermeye çalışmasından, iş yerinde kazandırdığı paranın kutlaması için seçtiği striptiz kulübünden , şirket içinde herkesten çok çalışıp arka arkaya aldığı doğru kararlar ve ona aptal sürtük denildiğinde bunu tersine çevirmeden gündeme getirmiyor oluşuna kadar uzanan davranışlarından okumak mümkün bunu.
Emily, her ortamda oraya ait kuralları okuyup öğreniyor ve adımlarını ona göre atarak ilerliyor. Luke için ise tam tersi geçerli. Bunun en büyük sebebi, sahip olduğu ayrıcalıklarından ötürü bulunduğu yerin kuralları olduğunu anlamaya hiç ihtiyacının olmaması. Luke, sadece kuralların ona işlemesi gerektiğini düşünmüyor; kendini bunun üstünde görüyor. Hata üzerine hata yapmasına karşın ona göre karşısında kendinden daha yeterli ve zeki bir kadın yok. Hatta o kadının bu işi almasının nedeni de onun kural dışı oynayıp patronuyla oral seks yapması. Kendi yetersizliğine bu kadar kör olan Luke’un patronuna terfi dilenirken ise dizlerinin üstüne çökmesi ufak ama etkili bir detay.
Oysa şartları eşitleyen tek şey sisteme ne kadar boyun eğdiğin ve kuralları ne kadar sıkı sıkıya takip ederek ne kadar çok sömürülmeye ve başkalarını sömürmeye açık oluşun. Bu filme dair feminist perspektif, sadece patriarkal kuralları harfi harfine takip etmenin ödüllerini toplayan Emiliy’nin başarısının ya da bu başarıyı ve romantik olarak ilişkilendiği kadının ondan daha zeki ve yetenekli olmasının “acılarını” çeken Luke’u ilişkisinin eleştirisi ile sınırlı değil. Kurallara uymanın hayatta kalmanın yegâne yolu olduğunu düşünen (filmin finalinin bunu doğrular tarafı puan kırdığım tek yer oldu) bir kadın ve onun karşısında konumlanan kuralların ona işlemediğini hatta kuralların varlığını dahi düşünmek zorunda kalmamış ayrıcalıkları ile dikilen adam oluyor.
Vurucu olan kısım ise ikisinin de konumunun sermayeyi arkalarına ne kadar aldıklarına bağlı olması. Luke için gerçekten kurallar işlemeyebilirdi. Ayrıcalıklı olmak erkeklikte bitseydi ve sınıfsal konumunun duvara çarptığı bir yapının karşısında dikilmiyor olsaydı. Her durumda, "Fair Play" kesinlikle izlenmeye ve üzerine düşünmeye değer bir film.
Comentarios