Soğuk Savaş Dönemi konu edildiğinde, kurulan hegemonik dil kültürel anlatılara da doğrudan yansıyor. Bruce Springsteen 1988 Doğu Berlin konserine dair yazılanlar, buna iyi bir örnek.
Hem solo hem de E Street Band ile gerçekleştirdiği çalışmalarında Amerikan işçi sınıfının mücadelesine dokunan Bruce Springsteen (The Boss), Doğu Berlin'de konser veren ender isimlerden. 160 bin bilet satılmasına rağmen 500 bin kişinin katıldığı, 4 saat süren, Temmuz 1988 tarihli büyük stadyum konseri, bir yıl sonra Berlin Duvarı'nın yıkılışına giden sürece yön veren bir olay olarak anılıyor çeşitli kitap ve gazetelerde.
The Boss gibi bir figürün Doğu Almanya'da konser vermesi purüssüz bir süreç değil elbette. Sansür ihtimallerini goze alarak yola çıkan ekip, konser öncesinde biletlerin Nikaragua Yardım Konseri etiketiyle satıldığını öğrense de politik pankartların alandan kaldırılması karşılığında son anda sahneye çıkmaya ikna oluyor. Doğu Berlin'deki gençlerin bu konsere yüklediği anlam Springsteen'in şu sozleriyle tam karşılığını buluyor: "Burada herhangi bir hükümet adına veya hükümet karşıtı olarak bulunmuyorum. Bir gün tüm sınırların yıkılmış olacağı umuduyla rock'n roll yapmak için buradayım.".
Eric Kirschbaum, "Rocking the Wall" isimli kitabıyla bu konser ile duvarın yıkılması arasında doğrudan bağ kuranlardan. Bir Amerikan rock ikonu olarak Springsteen'in, komünist rejim altında baskı gören gençleri özgürleştirici rolüne vurgu yapıyor sık sık. Müzik tarihindeki öneminin yanında, BBC'de, Guardian'da ve hatta Sabah'ta dâhi bu konserin hikayesini okurken aynı anlatıya denk geliyorsunuz.
Konserin hikâyesini okurken heyecanlanmamak elde değil. Fakat yolun başında edindiği "halkın rock star'ı" imajı bir yana; 80'lerde ve 90'larda müzik piyasasının en büyük pay sahiplerinden Springsteen'in 2000'lerde işçi sınıfının problemlerine ilgisini kaybeden, Barrack Obama ve Hillary Clinton için seçim kampanyalarında yer alan veteran bir "rock star" olduğunu da unutmamak gerek.
Kaynak: dw, sabah, the guardian, bbc
コメント